© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Moda’nın Küçük Prensi Yves Saint Laurent

Moda’nın Küçük Prensi Yves Saint Laurent

Moda anlayışı kendine özgü, öncelikle modayı birçok kesime ulaşılır kılan Zara, Massimo Dutti gibi markaların sahibi Inditex Grubu’nun ülkesi İspanya’da yine benzer düzeyde Mango, Bershka gibi markalar var. Sonrasında popülerliğine asla anlam veremediğim modelleri karışık desenlerden oluşan Desigual; ama tabi bunun yanı sıra Carolina Herrera veya Oscar de la Renta gibi dünya çapında tanınan isimler de var… Benim bahsedeceğimse tamamen farklı bir isim: Yves Saint Laurent…

 
Bir dizayn okulunda modayla ilgili eğitim görmeden önce hiç bu kadar iç içe olmamıştım; bu ortamda çalışan insanlarla, moda editörleri, stilistler, mankenler, makyözler, organizatörler, kuruluşlar, fotoğrafçılar ve daha niceleriyle… Geçtiğimiz ay Madri-d Moda Haftası kapsamında birçok defile ve etkinlik gerçekleşti. Hem iş hem de eğlence oldu bizler için de. Birkaç yeni İspanyol ve yabancı moda tasarımcısının defilelerini görme fırsatı yakaladık. Bir önceki yazımda da Madrid’in sanatla ne denli iç içe olduğundan bahsetmiştim, gerçekten de öyle, çok özel müzeler, çok özel sergiler, yani yapılacak, görülecek çok şey var ama bunları söz verdiğim gibi daha detaylı bir yazıda da ilerleyen aylarda paylaşacağım.

 

Hocalarımdan birinin tavsiyesi üzerine, yine Madrid’de Yves Saint Laurent’la ilgili bir sergiye gittim. Maalesef biraz fazla duygusal bir yapım var, her ne kadar üzerinde çalışıp biraz düzeltsem de sonuç fazla değişmiyor. Bu sergide de öyle oldu işte, fazlasıyla etkilendim. Madrid’in en sevdiğim bölgelerinden biri olan Recoletos’da çok güzel eski bir binanın içinde üç kata yayılmış bir sergiydi bu. YSL’in kendi markasını ünlendiren tüm modellerin yanı sıra, onun özel çalışmaları, iç dünyasıyla ilgili de bir bölüm yer alıyordu. YSL adını katıldığı bir yarışmayla duyurdu, aynı yarışmada genç Karl Lagerfeld de ödül almıştı. O yarışma için çizdiklerini Christian Dior’un daha basına tanıtılmamış koleksiyonuna benzeten Dior’un arkadaşı o zamanki Vogue’un müdürü, YSL’in ne denli öngörülü biri olduğunu anlayıp Dior’la tanıştırır ve böylelikle YSL, 18 yaşında Dior’un yanında ilk işine girer. 1958’de Christian Dior’un ani ölümüyle, 21 yaşında Yves kendini beklenmedik bir şekilde Christian Dior moda evinin baş tasarımcısı olarak bulur. Dior markasıyla  anılan tasarımlar yarattıktan bir süre sonra geçirdiği ağır depresyon yüzünden hastanede yatarken işine son verilir.

 

Hatırlarsanız, geçtiğimiz yıl da Dior’un yıllardır baş tasarımcılığının yanı sıra şov ve defilelerinin sanat yönetmenliğini yapan John Galliano, Paris’te bir barda sarhoşken sataştığı kişilere Musevi karşıtı ırkçı sözler sarf etmiş ve bu skandal üzerine işine son verilmişti,. Halen Christian Dior moda evinde yerine kimse alınmadı. Moda dünyasında CD’un bir nevi lanetli ev gibi görüldüğü söylenirmiş. Christian Dior’un kendisinin de bakım ve rahatlama için gittiği, bugünlerdeki spa benzeri bir merkezde kalp krizi geçirip vefat etmesi de bu tanımı düşündüren nedenlerdendir. Neyse bu işten çıkarılma YSL için çok hayırlı olacak ve kendi markasını yaratacaktır. Bunun biz kadınlar için ne denli önemli olduğunu o sergide anlayabildim. Yves Saint Laurent hiç tereddütsüz modada devrim yaratan tasarımcı olarak anılıyor bugün. Coco Chanel kadınlar için pantolonu yaratan olsa da, kadınlara pantolonu giydiren olarak daYves Saint Laurent tanınır. Chanel pantolonu kadına giydirmek için çok büyük bir adım atsa da, o dönemde pantolon modelleri fazla rağbet görmemişti. YSL’in farkı pantolonlara çok dişi bir tarz verip, en erkeksi takım olan smokinleri bile seksi kılmayı bilmişti. Ünlülerle çok iyi dostlukları olan YSL, Catherine Deneuve gibi o dönemin ikonlarına tasarımlarını giydirerek herkes tarafından ilgi görmesini sağladı.

 

Eski tasarımlara, altın düğmeli lacivert denizcilerden esinlenmiş paltoya, safari ceket olarak bilinen trench coatlara bakarken, her markada yılların klasiği gibi gözüken birçok modelin bir gün YSL tarafından hayal edildiğini fark ettim.

 

Diğer katlarda, kullandığı yüzlerce kumaş parçasına ya da aynen bıraktığı gibi hazırladıkları çalışma odasındaki eşyalara, kitaplara, resimlere bakarken, hayat görüşünü anlattığı röportajı kendi sesinden dinlerken, yaptığı işin kıyafet tasarlamanın ne kadar ötesinde olduğu hissedebildim ve modanın gerçekten tüm gönlüyle tüm gücüyle çalışanlar için gerçek bir sanat olduğunu hissedebildim, zaten o sergiyi hakkını vererek dikkatle gezen birinin Yves Saint Laurent’in  gerçek bir sanatçı olduğunu bir an bile inkar edebileceğini düşünmüyorum. 50 yıl önce çizilen modellerin hala ne denli modern olduğunu görmek, 20 yaşlarındaki bir gencin zamanını ve hatta gelecek toplumları bile nasıl kavradığının anlaşılmasını sağlıyor.

 

Yves Saint Laurent, her doğuştan sanatçı gibi, içinde hüznü ve güvensizliği birlikte barındıran bir insandı. Kadınlara büyük bir hayranlığı vardı ve kendinin ifade ettiği gibi “kadınları kullanmadı, onlara hizmet etti” ve hayat arkadaşı ve sağ kolu Pierre Bergé‘nin dediği gibi “Coco Chanel kadınlara özgürlük, Yves Saint Laurent ise kadınlara güç verdi”; çünkü o kadınların giydikleri kıyafetlerle kendilerine olan güvenini arttırmayı istedi hep. O kadınların isyan eder gibi erkekçe pantolon giymelerini istemedi, o aksine pantolonu, smokini, ceketi dişi kıldı. Kadınların rahat etmesini, konforlu giyinmelerini o kadar isterdi ki bir keresinde “en büyük pişmanlığım kot pantolonu keşfetmemiş olmak” demişti.

 

Birçoğunu şoke ederek transparanı kullandı, turuncu ve fuşya gibi renklerden en şık gece elbiselerini yarattı, defilelerinde ilk defa siyahi mankenlere yer vererek, onların güzelliklerini ortaya çıkardı. Veda konuşmasında söylediği gibi “devrinin gelişimindeki oynadığı rolün farkındaydı” ve bu konuda mütevazi olamayacaktı çünkü yaşamını adadığı, hayatını oluşturan tek amaçtı.

2002’de Yves Saint Laurent büyük bir hüzünle modaya veda etti, moda evini yıllar önce iş adamlarına devretmiş olsa da Haute Couture’ün yöneticisi ve tasarımcısı oydu. Modaya veda edince onunla beraber YSL Haute Couture’de kapandı ve sadece o zamanlar tasarımcısı Tom Ford olan YSL Hazır Giyim kaldı. Modayı çok özleyerek 2008’de hayata veda etti.

 

YSL, 14 yaşında kağıt bebeklerle mankenler yaratıp kendi markasını hayal edip, sahte fişler keserek oyun oynarmış, bu denli tutkulu olmasına ve daha ilk yarattığı koleksiyonuyla şöhrete kavuşmasına rağmen, ömür boyunca çok utangaç olup, çok büyük bir özgüven sorunu yaşadığından her yeni koleksiyonun yaratım süreci boyunca çok büyük acılar çekip kendini çok sorgularmış. 2002’de modern moda dünyasının kendisine yabancılaştığını hisseden moda dahisi kariyerine doğru zamanda son vermek istemiş, üzüle üzüle, tıpkı geçen yazımda bahsettiğim Valentino Garavani gibi… “Çağımın gelişimine dahil oldum. Bunu giysilerle yaptım ki bu muhtemelen müzik, mimari, resim gibilerinden daha az önemliydi, ama ne olursa olsun, yaptım.” demiş Yves Saint Laurent.

 

Tutkuları için bu kadar emek veren dehaların yarattıkları dünyaya yabancılaşarak, onun bir parçası olmadıklarını hissederek ayrılmaları ne kadar acı, belki doğuştan bir yetenekle dünyaya gelmenin, uğruna ömür adanacak bir beceri, bir tutku keşfedip onunla başarıyı mutluluğu tatmanın bir bedelidir bu… Ne olursa olsun, Tanrı’nın büyük bir armağanı olsa gerek, her zaman dediğim gibi uğruna tutkuyla çalışacak, didinecek tutkular, idealler, hayaller versin hepimize hayat.

 

[nggallery id=1069]

Yazar Hakkında /

Yazarımız hakkında kısa özgeçmişi çok yakında sayfamızda olacaktır.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.