© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Frankfurt Yollarında

Frankfurt Yollarında

Büyük bir uyanışın mevsimidir bahar. Sadece doğayı değil, ruhlarımızı da uyandırır adeta. Sonbaharın hüznü ve kışın huzurlu dinginliğinden sonra bahar mevsimi; bizi en güzel renkleri, tüm coşkusu ve neşesiyle baştan çıkarmaya hazır! Hoş geldin mart! Ve bahar ayının ilk rotası Frankfurt…

 

Yolculuk sadece bir yerden bir yere gitmek, zaman ve mekan içinde yer değiştirmek midir sizce? Yoksa uzaklaşmak, bir yere varmak, yeni yerler görmek, eskiye veda etmek midir? Ya da mevcut varlığımızı bir köşede bırakıp ruhumuzu keşfe doğru bir seyahat midir? Sanırım herkes için her yolculuğun farklı anlamları var. Bazen bizi olgunlaştıracak yollar, bazen bizi dönüştürecek gidişlerdir. Bazen iç dünyamızı zenginleştirecek, kalbimizi ve ruhumuzu genişletecek bir maceradır, bazen belirsizliklerde kaybolmak, bazen de unutamayacağımız anılar ve kahkahalardır. Bunca farklı duyguyu çağrıştıran yolculuklar için söyleyebileceğim en kesin şey; her yolculuğun bizi değiştirdiğidir. Yolculuklardan asla aynı kişi olarak dönmeyiz.

 

Genelde aynı yere yolculuk etmeyi tercih etmem. İsterim ki her yolculukta yeni bir yer göreyim, keşfedeyim; ama bazı yerler var ki her gittiğinizde size yeni heyecanlar yaşatır ve daha önce görmediğiniz bir yüzünü gösterir. İşte Frankfurt benim için böyle bir şehir. Küçük, şirin, düzenli ve sürprizlerle dolu. Gelin Frankfurt’u yakından tanıyalım.

 

Main Nehri kıyısında kurulmuş olan Frankfurt için Avrupa’nın en büyük finans merkezi ve Almanya’da iş dünyasının kalbinin attığı şehir diyebiliriz. Ünlü Rothschild ailesi, uluslararası bankacılık imparatorluğunun temellerini burada atmış. İçlerinde Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın da bulunduğu, sayıları 230’a ulaşan banka ile aynı zamanda ‘’Bankalar Şehri’’ olarak da adlandırabiliriz. Frankfurt; Berlin, Hamburg, Münih ve Köln’den sonra Almanya’nın beşinci büyük şehri. Büyük dediğime bakmayın, idari sınırlar içindeki 730.000 civarında olan nüfusuyla dünyanın en küçük metropolü. Bu nüfusun da sadece üçte birinin Alman pasaportuna sahip olduğunu düşünürsek, Frankfurt için oldukça uluslararası bir şehir diyebiliriz. Dünyanın neresinden gelirseniz gelin, Frankfurt’ta dilinizi konuşacak birini veya en sevdiğiniz yemeğin olduğu bir restoranı mutlaka bulabileceğiniz söylenir. Frankfurt’un bu açık ve misafirperver atmosferinde asırlar boyunca ticaret merkezi oluşunun etkisi de oldukça büyük. Burada çok çeşitli kültürlerden gelen insanlar, uzun yıllar boyunca birbirleriyle barış içinde yaşamışlar. Tarihi 2. yüzyıla kadar uzanan Frankfurt’un, imparatorluk kalesi çevresine doğru yayılmış olan eski şehri (Old City olarak anılan bölge), 2. Dünya Savaşı’na kadar Avrupa’nın en büyük Ortaçağ şehriymiş. 1944’teki İngilizlerin Nazilere karşı yaptığı bombardımanlarla (1 ay içinde 27.000 ton bomba atılmış Almanya’ya) büyük ölçüde tahrip edilmiş ve daha sonra modern binalar ve gökdelenlerle şehir, yeniden inşa edilmiş. Şehir merkezinin hemen yanında yükselen bu gökdelenlerle Ortaçağ’dan kalan yapılar, birbirine oldukça zıt bir görüntü sergilese de fotoğraf meraklıları için çekici bir fon oluşturuyor. Gökdelen demişken Frankfurt’taki en yüksek yapı 337 metrelik yüksekliğiyle Europaturm. Ünlü mimar Norman Foster tarafından tasarlanmış olan Commerzbank Tower (259 metre) ise ikinci sırada geliyor. 150 metrenin üzerinde yeni yapılanlarla beraber 15’ten fazla gökdelen olduğu varsayılırsa, Frankfurt’a ‘’Mainhattan’’ diye ikinci bir isim takmalarına şaşırmamamız lazım. 1240 yılından beri ticaret fuarlarına ev sahipliği yapan Frankfurt, hala en önemli fuarların düzenlendiği bir merkez. Frankfurt Kitap Fuarı, dünyadaki en önemli fuarlardan biri. Onu Otomobil Fuarı ve Heimtextil Ev Fuarı izlemekte.

 

Gelelim Frankfurt’un gezilecek yerlerine. İlk rotamız Römerberg.

 

RÖMERBERG: Kentin merkezinde bulunan, geçmiş zamanların geleneksel yarı ahşap mimarisinin en klasik örneklerini görebileceğiniz bu şirin meydan, o kadar bombalanmasına ve tekrar yapılmasına rağmen bence tarihi dokusundan pek bir şey kaybetmemiş. Sivri çatıları, ön cephelerinde çapraz şekilde monte edilmiş ahşapları ve minik bölmeli pencereleriyle bana hep Hansel ve Gretel masalını hatırlatan bu meydan, Frankfurt’un en popüler meydanı. Meydana adını veren belediye binası, 15. yüzyıldan beri burada yerini korumakta. 9. yüzyıldan bu yana fuarlar, turnuvalar, festivaller, sergiler, imparatorluk seçimleri, idamlar ve taç giyme törenlerine ev sahipliği yapmış bu meydandaki gözleri kapalı, elinde kılıcı ve terazisiyle dimdik duran adalet heykeli ve çeşmesi, Frankfurt’un ilk çeşmesi. Her evin kendi adını taşıdığı bu meydanın ilgi çekici yapıları, the Ostzeile, Haus Wertheim, Grosser Engel, Goldener Greif, Wildermann ve Kleiner Laubenberg. Bu meydanın bombalanmadan önceki ve sonraki maketlerini Historiches Museum’da (Tarih Müzesi) görebiliyorsunuz. Küçük hediyelik eşya dükkanları ve kafelerle dolu olan bu meydan her zaman cıvıl cıvıl… Ayrıca, her yıl bu meydanda kurulan Almanya’nın en eski ve en büyük geleneksel Noel pazarının Avrupa’nın en güzel Noel pazarı olarak gösterildiğini de hatırlatayım.

 

FRANKFURT KATEDRALİ (Dom Katedrali – Empreror’s Cathedral Saint Bartholomew): O kadar gökdelenin arasında tüm görsel ihtişamı ve 95 Metrelik kulesiyle gözden kaçırmanın pek mümkün olmadığı bu katedralde, 1562-1792 yılları arasında imparatorluk taç giyme törenleri yapılmış. 1867’deki yangında oldukça hasar gören bu yapı, daha sonra neo – gotik stilinde yeniden inşa edilmiş. Havanın iyi olduğu zamanlarda, 66 Metre yükseklikteki kulenin gözlem platformundan, meydanı kuşbakışı seyredebiliyorsunuz.

 

GOETHE-HAUS und MUSEUM: : Tipik bir 18. yüzyıl binası olan bu ev (bombalamalardan sonra renove edilmiş), dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Johann Wolfgang von Goethe’nin doğduğu ve 35 yıl boyunca oturduğu evdir. 1774 yılında ona büyük ün sağlayan ‘’Genç Werther’in Acıları’’ isimli eserini bu evde yazmış. Odalar, size 18. Yüzyılın günlük yaşamı hakkında pek çok ipucu verebilecek orijinal ve reprodüksiyon mobilyalarla dekore edilmiş. Burayı ziyaret ettiğinizde, en üst katta bulunan Goethe’nin yazı masasını ve kütüphanesini mutlaka görmelisiniz. Müzede ise yazara ait çalışmalardan oluşan bir kütüphane ve Goethe’nin döneminden resim koleksiyonlarını bulabilirsiniz.

 

 

PALMENGARTEN: Palmengarten, Almanya’nın en büyük botanik bahçesi. Mottosu; bitkiler, hayat ve kültür olan Palmergarten’in en ilgi çekici bölümleri, tropikal bitki türleri içeren seralar ve coğrafi konumlarına göre düzenlenmiş her çeşit bitkiyi kendi doğal ortamında sergileyen dış mekan botanik bahçeleri.

 

MUSEUMSUFER: Frankfurt’un müzeler bölgesi olan Museumsufer, Main Nehri’nin güney kıyısı boyunca dizilmiş 12 müzeyle tüm sanatseverlerin ilgi odağı. Uluslararası birinci sınıf koleksiyonların yer aldığı bu müzeler arasında, Avrupa’nın en önemli etnoloji müzelerinden biri olarak kabul edilen Dünya Kültürleri Müzesi (Museum der Weltkulturen) var. Asya, Mısır, Yunan ve Roma dönemi heykellerinin yanı sıra Barok, Ortaçağ ve Rönesans dönemlerine ait eserlerin bulunduğu Liebieghaus Müzesi de mutlaka görülmeli. 14. yüzyıldan kalma mükemmel bir koleksiyona ev sahipliği yapan ve muhtemelen bu sınıfta dünya müzeler sıralamasında en üst sırada yer alan Stadel Art Museum; Rembrandt, Goya, Monet, Degas, Durer, Cezanne, Pollock ve Ernst gibi sanatçılara ait oldukça geniş bir koleksiyona sahip. Schirn Kunsthalle ise sıra dışı sergilerinin yanı sıra sergi sonrası partileri ile ünlü. Experiminta, çocukların bayılacağı bir çağdaş bilim müzesi ve merkezi. Burada çocukların sergilenen her şeye dokunmaya veya denemeye izni var. İnteraktif ekranlar, oyunlar ve deneyler sadece çocukları değil, yetişkinleri bile cezbediyor. Bunların dışında Deutsches Filmmuseum (Film müzesi), Museum für Kommunikation (Komünikasyon müzesi) , DAM Deutsches Architekturmuseum (Alman Mimarisi Müzesi) de müze severlerin ilgisini çekebilir.

 

MUSEUM FÜR MODERNE KUNST – MMK (Modern Sanat Müzesi): Museum für Moderne Kunst, dünyanın en önemli çağdaş sanat müzelerinden biri. 1991 yılındaki açılışından bu yana, şehrin kültürel ve sosyal yaşamında büyük rol oynamış ve 1960lı yıllardan günümüze kadar 5.000 adetin üzerinde sanat eserini bünyesinde bulundurmakta. Çeşitliliği ve eşsiz profili bakımından, diğer müze koleksiyonlarına da açık arayla fark atmakta. Labirente benzer geçişleri ve post modern mimarisi ile de oldukça ilgi çeken bu bina, alışılmamış açılardan seyredilen ilginç sergilere ev sahipliği yapıyor.

 

ALTE OPER: 2. Dünya Savaşı’nın hışmına uğramış bir güzel yapı daha… Bombardımanlarla yıkıldıktan sonra orijinaline uygun olarak tekrar inşa edilen bu tarihi opera binasında, artık daha çok müzikal, konser ve şovlar için perde açılıyor. Mart ayı içinde, Loreena McKennett, Munich Philarmonic, Ronaldo Villazon, Anders Hören’in ‘’The Abramovic method for music, Vienna Brass Collection ve Seong-Jin Cho gibi sanatçıları dinleyebilirsiniz.

 

ESCHENHEIMER TOWER: Modern binaların ve kalabalık caddelerin inadına masal kitabından fırlayıp şehrin ortasına konmuş gibi duran bu sevimli ortaçağ kulesi, 15. yüzyıldan kalma. 47 metrelik yükseklikteki şirin kuleleri seyrederken sanki küçük pencerelerin biri açılıverecek ve Rapunzel sarı örgüsünü trafiğin ortasına sallandıracak gibi hissediyorsunuz…

 

KLEINMARKTHALLE: Pazarlar, bir şehri daha iyi hissedebilmek için ziyaret edilebilecek en doğru adrestir. Yerel halkın alışveriş yaptığı bu pazarın geçmişi, 1954 yılına kadar uzanıyor. 150 farklı pazar tezgahını barındıran bu pazarda peynir çeşitlerinden hamur işlerine, rengarenk çeşit çeşit çiçeklerden sosislere, pek çok gurme ürün bulabiliyorsunuz. Hayatımın en lezzetli istiridyelerini burada yemiştim. Söz yemekten açılmışken size güzel bir yeme-içme rehberi de hazırladım.

 

İtalyan mutfağı için VaiVai (burası belli bir saatten sonra bar gibi oluyor), sushi severler için Moriki, tapas için Casa Pintor, pasta severler için Imori Patisserie, geleneksel Alman mutfağı için Sachsenhausen bölgesindeki Wagner Restaurant (turistik olmasına rağmen çok lezzetli!), unutamayacağınız bir brunch için Metropol Kaffeehaus, parmaklarınızı yalayacağınız bir hamburger için What’s Beef, yemek eşliğinde ışıl ışıl bir gece manzarasını tepeden seyretmek için Main Tower Restaurant, vejetaryenler için Michelin yıldızlı Seven Swans, romantik bir akşam yemeği için ise şehrin en cool otelindeki Roomers Restaurant’ı tercih edebilirsiniz.

 

Barlar için de Frankfurt’un en önemli sosyalleşme merkezi diyebiliriz. Benim en sevdiğim, küçücük bir mahalle barı olan Bar ohne Namen (İsimsiz Bar). Şehrin en güzel kokteyllerini hazırlayan, diğer bir adı ‘’Good Times for Good People’’ olan bu barın tepesinde çömelmiş bir Örümcek Adam duruyor. İçeride ise Star Wars’un Yoda’sından Lego karakterlerine, dalların üzerindeki baykuşlardan E.T.’ye kadar her türlü karaktere rastlamak mümkün. Gece kuşları, The Parlour ve Sullivan Bar’ı bir kenara yazabilir. Roomers’ın barı da şu sıralar çok popülermiş, bilginize… Gece hayatını sevmiyorsanız bile bölgeye özel elmalardan yapılan Apfelwein’ı mutlaka deneyin!

 

Frankfurt’a çocuklarıyla gelecek olanlar için ise Frankfurt Hayvanat Bahçesi güzel bir alternatif. Bir de hem büyüklerin hem küçüklerin bayıldığı, üzeri rengarenk resimlerle boyanmış, eski bir tramvay turu olan Ebbelwei Express ile küçük bir şehir turu atmak oldukça keyifli olabilir. Kalabalıktan kaçanlar, şehrin gizli cevheri olan Bethman Park’a uğrayıp sükunet ve huzur içinde meditasyon yapabilir, fotoğraf severler buradaki Çin bahçesinden inanılmaz kareler yaratabilir.

 

Alışverişçiler, kentin en hareketli caddesi olan Zeil Caddesi ve burada bulunan MyZeil Alışveriş Merkezi’ne göz atabilir. Marka severler, Goethestrasse’yi; lokal tasarımcıların meraklıları, Bruckenstrasse’yi gezebilir.

Macera severler ve gezme merakını dizginleyemeyenler ise bir Harley Davidson kiralayıp Frankfurt’a 1 – 2 saat uzaklıkta bulunan rüya kasabaları Heidelberg, Darmstadt, Idstein ve Heppenheim’da turlayabilir. Merak etmeyin, bisiklet ve motosiklet kullanmak için en güvenli yerlerden biri Frankfurt. Motor kiralamayı düşünüyorsanız, güvenli bir ceketten eldivene, kasktan, motor için çantalara kadar tüm ekipmanınızı kiraladığınız yerden temin edebiliyorsunuz. Hızınızı alamazsanız Bavyera Alpleri ve göllerin etrafından dolaşacağınız masal yolları sizi bekliyor!

 

Yeni rotalarda görüşmek üzere,

Sevgi ve sağlıkla kalın.

Yazar Hakkında /

Yazarımızın kısa özgeçmişi çok yakında burada, sayfamızda olacaktır.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.