© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Evrenin Sırrı İnsanın Sırrıdır

Evrenin Sırrı İnsanın Sırrıdır

Her nefeste bin yıllık evrim
Çok hızlı bir geçiş dönemindeyiz. Çok hızlı… Öyle ki günler artık 14 saat civarı. İnsanlığa bin yıllık evrim bir günde yaptırılıyor. 2012 geçişinden sonra ise bu, her nefeste yapılacak…
Bunun sonucu, yaşanan olaylar hızlandı. Her gün gazetelerde birbirinden bağımsız, sonsuz değişik olayın vuku bulduğunu okuyoruz ki bunlar sadece medyaya yansıyabilenler. Bilmediğimiz çok daha fazlası var…
En yakından tanıdığımız insanların bir gecede adeta bambaşka birine dönüştüğüne tanık olmuşsunuzdur. Ülkenin bir yanı sıcakla kavrulurken, diğer yanında insanlar sokakta yürürken boğuluyorlar.

Aniden oluşan olaylar, terör, şehitler, sürekli olan depremler, bir gecede yok olan binalar, aniden el değiştiren dev şirketler, hiç ortada yokken oluşan firma ortaklıkları, gücün el değiştirmesi, hiç olmaz denen olayların mucizevi bir şekilde oluvermesi, savaşlar, boşanmalar, evlilikler, intiharlar, şok edici ölümler, eşini, öz evladını katleden insanlar, kazalar, yangınlar, seller, doğumlar, maalesef bazı hayvan türlerinin neslinin tükenmesi, mevsimlerdeki normal dışı sapmalar, yeni uzay çalışmaları, yeni buluşlar, Cern’deki deney, tıptaki gelişimler, organ ve yüz nakilleri vs. yazarken ilk üç saniyede aklıma gelenler sadece…

Ben çok düşünürüm böyle şeyleri. Olayları birbirine bağlarım ve dönüşümlerini izlerim. Belki siz de öylesinizdir ya da iş yaşamının yoğunluğundan bazen atlayabiliyorsunuzdur doğal olarak. Peki sonra ne olacak?

Dünya böyle, çünkü “BİZ” böyleyiz
Şu olacak; yaşanan her şey ama her şey, belli bir sistem, nizam ve düzen halinde işliyor. Tek bir olay dahi tesadüfi değil.
Zaten tesadüf diye bir şey yoktur, hazırlanmış ortamlar vardır sadece.

Yaşanan her olay insanın evrimi için. İyi ya da kötü olay diye bir ayrım yok. Olayın kendisi var sadece. Kendisi ve o olaydan alınacak dersler, çıkarılacak sonuçlar ve bunların bütüne faydalı şekilde anlamlandırılması.

Karşımızdaki her insanın kendimizin bir yansıması olduğunu anlamamızın vakti çoktan geldi ve hatta geçti bence. Zira eğer bu iyice bilinmiş olsaydı, dünya gezegeninin bu denli büyük olaylarla sarsılmasına, her köşede bu kadar çok acı yaşanmasına da gerek kalmazdı. Her olay, bize, hepimizin bir bütünün parçası olduğumuzu, hepimizin bir olduğumuz anlatabilmek için avaz avaz bağırıyor bence. Bunu anlamak bu kadar zor olmamalıydı.

İnsanların hala birbirlerini sen ben diye ayırmaları, biz diyememeleri acı verici kanımca. Zengin-fakir, siyah-beyaz, ünlü-ünsüz, evli-bekar, Musevi-Alevi, Beşiktaşlı-Fenerbahçeli, güzel-çirkin, Amerikalı-Çinli, vs. vs. diye bir ayrımın kime ve neye bir faydası olmuş bugüne kadar! Sadece insan var. Dünyanın her yerinde insan, insandır. Ruh var, sonsuz ve onun tekamülü için kaba madde dediğimiz bu biyolojik robota, yani insan bedenine ihtiyaç var. Ki dünya toprağını çiğneye çiğneye tekamül edebilsin ve evrimleşebilsin.

Çin’deki ya da Samsun’daki sel İstanbul’da olmadı, İran’daki deprem burada olmadı diye sevinen bir insan düşünemiyorum. Mevsimler bu denli karışık çünkü bizim ruhlarımız çok karışık. Dünyanın diğer ucundaki tek bir insanın dahi acısı hepimizin acısı çünkü hepimiz biriz. Çocuklarımız hepimizin çocukları. Bir kişinin başarısı, hepimizi mutlu etmeli, tek bir kişinin elemi hepimizi derinden üzmeli. Birbirinin mutsuzluğundan, üzüntüsünden, başarısızlığından beslenen kişinin yeni dünya düzeninde asla ve asla yeri olmayacak.

Yanan her bir ağaçla ciğerimiz yanmalı, kaybolan her bir canlı türünde derinden sarsılmalıyız. Hepsinin sorumlusu biziz, hepimiziz. Dünyamız böyle, çünkü biz böyleyiz. İnsanlık için tek bir nabız gibi atma vakti çoktan geldi de geçiyor bile. Yaşanan tüm bu olaylar, bize bir olduğumuzu hatırlatmak için yaşatılıyor. Biz birlik şuuruna erişene kadar da her gün daha da ağırlaşarak yaşatılmaya devam edilecek. Tüm bu acı verici vizyonlardan kurtulmak ve yepyeni altın çağa geçmek hep bizim elimizde. Ve bu o kadar kolay ki aslında…

Sen ne isen karşındaki de odur!
Birbirimizi kınamak, ayıplamak, ön yargılarla kategorize etmek, diğerine gülmek, birini yakın diğerini uzak tutmak, ayırım yapmak, nefret, kin ve benzerleri bizde, içimizde var olduğu için tanımlayabildiğimiz duygular. Kişi kendinde aynısından olmayan bir şeyi fark edemez, tanımlayamaz, isimlendiremez. Karşımızdaki kişi için kullandığımız her bir kelimede aslında kendimizi anlatıyoruz.

Kendinde aynı kusurdan olmayan kişi karşısındakini kusurlu diye göremez. Gördüğümüz herkes, bize bizi geri gösteren bir ayna sadece. Kızdığımız kişide gördüğümüz özelliklerin tıpkı aynısından bizde de var, nefret ettiğimiz her huyun aynısından bizde de var, ayıpladığımız her fiilin aynısını bizim de yapma kapasitemiz var. Sen ne isen karşındaki de odur!

Her şey atomlardan yaratıldı
Bilinçlerin en yüksek rütbesine ulaşan, aşkın insan olmanın ne demek olduğunu bizlere öğreten Mevlana, “Gel, her ne olursan gel” demiş. Konya’da nefes eğitimi için bulunduğum dönemde gördüğüm bir bilgi var ki insanı büyülüyor. Ki bu eğitimler bundan yüzlerce yıl önce verilmiş insanlara. Sufiler, semaya başlamadan önce, üzerinde dönecekleri tahtanın bir kenarını öpüyorlar.

Bu aslında o an var olan her şeye bir saygı ve sevgi anlamında… Zira tahtanın atomuyla, insanların, taşların, toprağın, ağaçların, kumun, suyun yani yaratılmış her şeyin ama her şeyin aynı atomlardan yaratıldığı bilgisine dayanıyor.. Gözlerimiz eğer gerçeği görebilse idi etrafımızda sadece atomları görürdük çünkü her şey atomdan. Herkes tarafından kabul edilmiş ve resmen ispatlanmış; sadece bu pozitif ilim bilgisi dahi bizim doğadaki her şeyle, tüm gezegenle, var edilmiş her canlı varlıkla, tüm mevcudatla ve diğer evrenlerle tamamen bir olduğumuzun en basit ispatı.

Hal böyle iken inançla ya da bilimle varılan sonuç, her şeyin tek olduğu gerçeğine dayanıyorsa, insanın insanı birbirinden hala ayırabiliyor olmasının tek sorumlusu sadece biziz, egolarımız, düşüncelerimizdeki kirlilik, tekamüllerimizdeki noksanlık, evrimsizliğimizdir.

Ben değil biz, biz değil siz
İnsan denen varlık, çok değerli. Her biri ayrı ayrı, tek başına eşsiz ve inanılmaz bir dehanın, inanılmaz bir teknolojinin ürünü. Ulu yaratıcı, evrenleri, gezegenleri, üzerlerindeki tüm canlıları yaratırken hepsini aynı özden ve büyük bir sevgiyle, aşkla yarattı. Sadece buna saygı duymak dahi insanlığa çok büyük bir adım ve kuantum bir sıçrayış yaşatacaktır. Altın çağa geçiş yaptığımız bu dönemde, en kısa sürede artık ben değil biz demeye, sonra bunun da ötesine geçerek görev kotuna ulaşarak, tüm insanlığa yani size hizmet programına geçiş yapılmalıdır. Çünkü insan insanla evrimleşir.

Hepimiz görünmez İplikçiklerle sımsıkı birbirimize bağlıyız
Geleceğimizin anahtarı bizim kendi ellerimize teslim edildi. Yarınlarımızın temelini, şu an yaptıklarımızla bizler atıyoruz. Cenneti veya cehennemi yaşamaya biz karar veriyoruz ve bunların şifresini bugün birbirimize ve doğaya yaptıklarımızla kendimiz mühürlüyoruz. Başımıza gelen her şeyden kendimiz sorumluyuz. Bu nedenle bir an dahi gecikmeden artık akıl, şuur, mantık üçgenini kurmalı, öncelikle düşüncelerimizle sonra da fiiliyatımızla vicdan mekanizmamızı harekete geçirmeli, tüm insanlığın ve dünya gezegeninin sorumluluğunu üstümüze almalıyız çünkü hepimiz görünmez iplikçiklerle sımsıkı birbirimize bağlıyız. Aksi takdirde yarınlar çok daha acı ibret programlarına gebe.

Yazar Hakkında /

Ankara doğumlu olan Sinem Yıldırım; ilk, orta ve lise eğitimini İzmir'de tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü mezunudur. Çeşitli dizi ve yapımlarda yer almıştır. İki kız çocuğu annesidir.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.