© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

İçimizdeki Çocuk

"Bizim içimizde böyle bir çocuk varsa, bunu biliyorsak; herkesin içinde de ufak bir çocuk olduğunu fark edebiliriz."

İçimizdeki Çocuk

Birçoğumuz ufak bir çocukla karşılaştığımızda, hemen yumuşarız ve hatta gülümseriz. Daha duyarlı, daha dikkatli bir alandan iletişim kurarız.

Kalbimiz sevgi frekansına kolay geçer. Onun hatalarına daha fazla hoşgörü ile yaklaşıp ona yardım etmek isteriz hemen.

İçimizdeki çocuk mutlu olur, kendine bir oyun arkadaşı bulmuştur. Birlikte eğlenebiliriz, saçmalayabiliriz. Tuhaf bir dilde konuşabiliriz.

Sek sek oynayabiliriz, topun peşinden koşturabiliriz. Hatta sırf o çocuk zevk aldı diye aynı hareketi sayısız kere tekrarlayabiliriz.

Çocuk her mutlu olduğunda, her kahkaha attığında, biz de mutlu oluruz, içimizdeki çocuk da kahkaha atar.

Peki öyleyse, bizim içimizde böyle bir çocuk varsa, bunu biliyorsak; herkesin içinde de ufak bir çocuk olduğunu fark edebiliriz.

Hatta yetişkinlerle ilişki kurarken bunu hatırlayabiliriz. Çünkü her ne kadar yetişkin olarak farklı bir yaşamın sorumluluğunu aldıysak da, farklı davranmayı öğrendiysek de o ufak çocuk da bizimle birlikte yaşamamaktadır. Aynı özelliklere sahiptir, hassastır, kırılgandır. Eğlenmek, saçmalamak istemektedir.

Yetişirken, anne ve babamız bize nasıl davrandıysa biz de içimizdeki çocuğa aynı şekilde davranırız. Eğer ebeveynimiz katı ve sertse, biz de içimizdeki çocuğa katı ve sert davranırız. Eğer ebeveynimiz sevecen ve sevgi dolu ise biz de içimizdeki çocuğa aynı şekilde davranırız. Katı, sert, eleştirel, şiddet vs gibi çocuğun yaralanmasına neden olan kalıplarla yetiştiysek, içimizde yaralı bir çocuk olacaktır.

Sağlıklı yetişen bireylerin içlerindeki anne ile babaların örnekleri ile oluşmuş olan yetişkinler; onları sorumlu, başarılı, toplumda saygın, sağlıklı ve sürdürülebilir ilişkiler içinde bir birey olarak kendini gösterecektir. İçlerindeki mutlu çocuk onların eğlenmelerine, yaratıcılıklarını ortaya koymalarına ve başkalarına duyarlı, şefkatli ve anlayışlı bir şekilde yaklaşabilmelerine neden olacaktır. Bu bireyler yapıcı olurlar.

Ancak birey yetişirken ebeveynleri tarafından travmaya uğratılmışsa, gücün kötüye kullanıldığını görmüş ve yaşamışsa, belki ezildiği, değer görmediği, sevilmediği, sık sık eleştirildiği, tacize uğradığı, şiddet gördüğü, yetersiz hissettirildiği veya belki ebeveynleri hayata erken veda ettikleri için terk edildiği bir ilişki yaşamışsa, bunlar hayatına çeşitli dengesizlikler olarak yansıyacaktır. Böyle bir birey sorumluluklarını almakta zorlanacaktır. Kendini aynı şekilde hırpalayarak belki hasta edecektir. Hayatında ihtiyacı olan disiplini kurmakta zorlanacaktır. Aşırılıklara ve bağımlılıklara eğilimi olacaktır. İçindeki yaralı çocuk, onu sabote edecektir. Hayatta tatmini bulması, mutluluğu, sevgiyi bulması zor olacaktır. Bu birey yıkıcı olmaya eğilimli olacaktır.

İkili ilişkilerde iki kişinin sağlıklı bir ilişki kurması ve yürütebilmesi için, birbirleriyle olan etkileşimlerinde her bireyin içindeki çocuğu da ilişkiye katması önemlidir. İçlerindeki çocukları anlaşan kişiler birbirlerinden zevk alır, birlikte eğlenir ve beraber olmak isterler. Bireylerin içindeki çocuklar ilişki içinde hissettiklerini dile getirme ihtiyacı hisseder. Bu çocuklar eğlendikleri, coşku duydukları gibi, zaman zaman kırılabilirler, kızabilirler ve yaramaz da davranabilirler. Bunları ifade etmezsek, çocuk içine kapanır, susar ve o ilişkide yok olur. İlişki de tüm büyüsünü, cazibesini kaybeder. Fakat bu hissettiklerimizi çocuk yönümüz dile getirirse birbirimizi anlamayıp, ilişkide ötesine geçemediğimiz düğümler, tekrar eden çarpışma dinamikleri yaratabiliriz. İletişim becerisi konusunda içimizdeki ebeveynler devreye girmektedir. Çocuğun hissettiklerini ebeveyn suçlayıcı olmayan, sorumlu ve açık bir dille anlatabilir.  Ebeveyn hem gerektiğinde kendini ifade edip hem de karşı tarafı dinleyecek, empati kurup anlamaya gayret edecek ve çözüm bulacak olandır.

İki farklı ilişki kültüründen gelen kişinin ilişki dili tamamen farklı olacaktır. Bir ilişki kültüründe günde birkaç kere aramak sevgi ve özen işareti iken, bir başka kültürde sık sık aramamak, karşı tarafı özgür bırakıp alanına girmemek sevgi ve özen ifadesi olabilir. Bunları açıkça konuşmazsak ve varsayımlar üzerine yaşarsak ilişkimizin bir şansı kalmaz.

Aşkı ve sevgiyi bulmak çok güzeldir. Ancak kaybetmeden bir ilişkide sevgiyi sürdürebilmek için iletişim becerileri önemlidir.

İçinizdeki çocuğun kahkaha attığı, iletişimin yapıcı olduğu, sevginin daim olduğu aşklar dilerim..

Yazar Hakkında /

Kuantum Atılım'ın Yaratıcısı (Creator of Quantum Breakthrough) Ayşe Kızılöz 2006 yılından beri Vernon Frost tarafından verilen labirent seminerlerini organize etmektedir.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.