© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Suat Ateşdağlı Exclusive

Suat Ateşdağlı Exclusive

Bir DJ olarak Türkiye’nin en iyi kulüplerinin ve İstanbul’da gece hayatının marka haline gelen isimlerinden biri Suat Ateşdağlı. Hangi parti, hangi mekan olursa olsun Aysel Gürel’in o kalbe dokunan sözlerine Tarkan’ın yazdığı ve söylediği “Sevdanın Son Vuruşu” şarkısına yaptığı Suat Ateşdağlı remiksi çalındığında duyguları harekete geçmeyen tek bir kişi yok.

1983’te adım attığı DJ’lik işini bir meslek olarak parlatan isimlerden biri olan Ateşdağlı bugüne kadar Nilüfer’den, Tarkan’a kadar popun dev şarkıcılarına yaptığı remiksler kadar; şimdilerde beşincisini hazırladığı “Bosphorus Nights” derleme albümleriyle de büyük ilgi görüyor. Ayrıca ünlü DJ’i uzun yıllar müzik direktörlüğünü yaptığı ve Avrupa’nın ünlü gece kulüplerinden biri olarak bilinen Reina’da Paris Hilton’dan , Sting’e kadar dinleyip eğlenmeyen kalmamış. Ünlü DJ, Ziynet Sali’nin, Ferhat Göçer’in remiks albümü derken, bir yandan da Türkiye turnesini sürdürüyor…

Türkiye’nin ilk dans müzik istasyonu Radyo 2019’da beraber çalışma şansına sahip olduğum Ateşdağlı ile kariyerini, dans müziğini, eğlence işini ve DJ’lik mesleğini konuştuk.

1983 yılında Moda 29’da DJ’lik kariyerine başlamışsınız ve otuz yıldır Türkiye’nin en başarılı DJ’lerinden birisiniz; sizce o günden bugüne dinleyici zevkleri konusunda en çok neler değişti?
Öncelikle tüm bu süre içinde en popüler DJ’lerden biri olabildiğimi kabul ediyorum ama en başarılı DJ’lerden demem; çünkü başarılı mısın, değil misin ona ancak dinleyiciler karar verebilir. O günden bugüne dinleyici zevkleri elbette değişti ve bana kalırsa müzik çok daha kolay ulaşılabilir hale geldi üstelik… Birçokları gibi bunu asla olumsuz algılamıyorum tam tersine, müziğin ulaştığı herkes çok daha sağlıklı olur… İnternet sayesinde de metrekareye düşen müzik arttı.

DJ olarak çalıştığınız ilk yıllar 80’ler ve 80’lerin şarkılarının melodik yapısı ve sözleri çok naiftir; peki o yılların şarkılarının duygu tonlarının çok daha yüksek olduğunu söyleyemez miyiz?
O yıllarda insanlar kendilerini çok daha büyük kitlelere müzikle ifade etmenin yollarını buldular. Klipler ortaya çıkmaya başladı. 80’ler ayrıca kitleleri müzik yoluyla herhangi bir harekete yönlendirme döneminin başlangıcı sayılabilir. Punk, New Age gibi müzik akımlarıyla kendini ifade etme özgürlüğü yeni yeni gelişiyordu. 70’lerdeki özgürlük hareketi naif bir hareketti, teknoloji bu hareketin daha çok kişiye ulaşmasına yardımcı oldu. Bu yüzden o dönemin şarkılarının duygu tonlarının yüksek olduğu kesinlikle doğru.

Peki ilk DJ’lik yıllarınızda çalmaktan en çok keyif aldığınız 80’ler şarkıları hangileriydi?
Öyle en sevdiğim şarkılar şunlar, en sevdiğim şarkıcılar bunlar gibi bir ayrımcılık hiçbir zaman yapmadım. Bu açıdan çok profesyonel olduğumu söyleyebilirim. Günlük hayatımda hiç müzik sohbeti yapmam bile ama DJ kabinine geçtiğimde bambaşka bir dünyanın içine giriyorum. İlk senelerimde Moda 29 ve diğer işletmeler benim için bir müzik okulu gibiydi. O okulda Barry White, Gloria Gaynor şarkılarıyla bu işe girdik ama o dönemde özellikle Madonna’nın ilk şarkıları bir DJ için alternatif sayılırdı. En çok “Into The Groove” şarkısını sevdiğimi hatırlıyorum.

İlk özel radyoculardan biri olarak Türkiye’nin ilk dans müzik istasyonu Radyo 2019’un da kurucuları arasındaydınız ve o dönemlerde House müzik kültürü bizde de oluşuyordu; sizce de dans müziğini iyi bilen DJ’ler ve dinleyiciler azalmadı mı?
DJ’lik bir hobi olmaktan çıktı; bir meslek olarak gelişti ve nasıl her mesleğin iyileri ve kötüleri varsa; bu mesleğin de iyileri ve çok iyi olmayanları var. Bu işin ilk zamanlarında gitarı kim çalmış, piyanoyu kim çalmış bakılırdı; şarkıları çok iyi bilen DJ’lerle bu iş başladı. Ama bir DJ’in iyi müzik bilmesi de dinleyiciyi hiç ilgilendirmiyor, eğlendirmesi önemli. Hem dans müziği hem DJ’lik işi bütün dünyada büyük bir güç kazandı. David Guetta’yı düşünün; prodüktörleri aradan çıkardı, tek başına yürüdü. Dünyaca ünlü isimlerle listelerde, bir pop yıldızı gibi yükseldi. 2000’lerden önce dans müziği çok yer altındaydı. Dans müzikleri Underground kulüplerden, diskolardan çıktı radyolara, listelere girdi. Bir meslek olarak yükseldiğinde de birçok kişi bu işe soyunmaya başladı ve bunun hiçbir sakıncası yok; bu şekilde daha iyilerin öne çıkması için rekabetle gelişmeyi sürdürüyor.

Radyo 2019 adeta bir dans müziği okulu gibiydi; prodüksiyonda Murat Uncuoğlu ve DJ Tarkan vardı; siz radyonun direktörlüğünü yapıyordunuz; ne şanslıyım ki ben de bir DJ olarak aranızda yetiştim; bana o dönemin müzik aşkı radyolarda hiç kalmamış gibi geliyor… Peki, buna katılıyor musunuz?
Evet, o dönem Radyo 2019 bambaşkaydı ama eskilere takılmak bana çok yanlış geliyor. Hiçbir zaman “Ah nerede o eski şarkılar?” diyenlerden de olmadım. Yepyeni bir nesille de yürüyebiliyorsam; bu şimdiye odaklı olduğum için. Kendini yeniliklere, şimdiki zamana adapte etmek zorundasın. Bunu başaran gücünü elinde tutuyor. Senin o radyo zamanlarından beri çok sevdiğin Madonna’yı düşün, ilk çıktığı dönemlerde kafasına kuş tüyü takıyordu şimdi kendini öyle geliştirdi ki izleyicinin aklını alıyor. Müzik aşkı devam ediyor, sadece sürekli yenileniyor…

Peki Barbara Tucker, Martha Wash, Kristine W. gibi dans efsanelerini çok iyi bilen dans dinleyicilerine ne oldu, herkes mi Serdar Ortaç’la eğleniyor ?
Bahsettiğin isimler dans müziği için çok önemli isimler; hele hele Kristine W. “Feel What You Want” şarkısı kendinden sonraki 20 yılın dans müziğine imzasını atmıştır. Barbara Tucker, Martha Wash gibi isimler dans müziğinin çok güçlü vokalleri. Kristine W. tek başına dans müziği için bir efsane, mesela o şarkı dans müziğinde yeni klavye yazılımlarını başlattı. Aynı şekilde 80’lerin sonunda Richie Rich Salsa House şarkısı da bir dans devrimiydi. Yine de benim için bir DJ olarak dinleyiciyi eğlendiren şarkı en iyi şarkıdır. Serdar Ortaç şarkıları da dinleyiciyi yıllardır eğlendiriyor.

Dans müziğinde devrim yaratan şarkılardan bahsetmişken; dans müziğinin alt yapılarındaki esas devrimi 1990 yılında C&C Music Factory ve Gonna Make You Sweat yarattığına inanıyorum; sizce de öyle mi?
Hem de nasıl. O şarkı güdümlü mermi atışıdır. David Cole erken ölmeseydi; piyasanın başına bela olurlardı; kimseye fırsat bırakmazlardı. Dans müziğinin kendinden sonraki gidişatına karar vermiş şarkıdır, ama sadece bu ekip değil mesela Masters at Work; The Bucketheads adıyla yaptıkları The Bomb (These Sounds Fall İnto My Mind) şarkısıyla da yepyeni ve çok güçlü bir trend yaratmıştı. Bir Chicago parçasından “sample” almıştı ve eski şarkılardan sample alarak dans şarkıları yaratılmaya başlandı, bu anlamda The Bomb öncülük etmiş en büyük şarkılardan biridir.

Ticari açıdan çok iyi başarı getiren şarkılardan da konuşuyoruz ancak bir dönem bir tabir vardı; hatta popta Hande Yener de o tabiri kullanmadan çok daha önceleri House müzik DJ’leri “bakkal” dedikleri ticari şarkıları hiç sevmezlerdi, peki siz zevklerinizle dinleyicinin istekleri arasındaki dengeyi nasıl kurdunuz?
Bu dengeyi profesyonellikle kuruyorsunuz. Doğru müzikleri çalıyorsanız, ardı ardına doğru bir sırayla çalıyorsanız kalabalığı siz yönetirsiniz. İnsanlar eğlenecekler benim için tek kriter bu. DJ kendini kalabalığa adapte etmeye çabalıyorsa bir terslik var demektir. İyi bir DJ kalabalığı yönetir ve herkes eğlenerek kendini DJ’in seçimlerine bırakır. Benim için iyi müzik biliyor, çok bilgisi var, az bilgisi var bunlar mesele değil. Ortada kalabalığı coşturan bir DJ varsa, o DJ adamımdır.

Reina ve Sortie gibi birçok ünlü kulübün müzik direktörlüğünü de üstlendiniz; peki sizce de dans müziğini en ünlü kulüpler bile iyi kötü ayırt etmeden fazlasıyla Türkçe popa teslim etmiyorlar mı?
2004 yılında İbrahim Tatlıses’in “Tek Tek” adlı parçasını çaldım; önce bir tuhaf karşıladı herkes, ben de bunu anlamıyorum! Rachid Taha çalıyorsanız, İbrahim Tatlıses niye çalmayacaksınız? Öyle bir ses kimde var? Ben “Tek Tek” çalınca önceleri herkes pek şaşırdı; sonra geceleri 3000 kişi o şarkıyla deli gibi eğleniyordu. DJ yönettiği sürece vardır. Kitlesini eğlendiriyorsa dik durabilir. Ayrıca kalabalığa birlikte yürüdüklerini hissettirirse ne isterse çalabilir. Şarkının dili yoktur. İspanyolca, Türkçe, İngilizce… Öyle bir sıralamada çalarsın ki kalabalık sana teslim olur, işte DJ’lik budur. Ama bu kitleyle inatlaşmak anlamına da gelmiyor. Türkçe Pop, İtalyanca Pop gibi ayrımlar bana manasız geliyor. Sadece türü ve dili ne olursa olsun, iyi şarkılar ve kötü şarkılar vardır.

Peki, bunca zamandır gece eğlencelerinin içinde biri olarak çalmadığınız akşamlarda gece hayatından zevk alabiliyor musunuz?
İş haricinde gece hayatıyla hiç işim olmaz. Galatasaraylıyım, maçlara gidiyorum. Oğlum Emir’le vakit geçiriyorum. Gece hayatı bana uymuyor, alkol de kullanmıyorum. Hatta çaldığım gecelerde de demli çay içerim; organizasyonlarda beni biliyorlar; çayımı da hazırlıyorlar.

Ajda’dan, Tarkan’a kadar pop dünyasının en büyük isimlerinin şarkılarına düzenlemeler yaptınız; peki uluslararası arenada dans müziğinde en çok hangi vokalleri seviyorsunuz?
Taio Cruz ve Pitbull çok başarılı. Yeni dönem şarkıcıları arasında Chris Brown’ın sesi çok iyi ve dans müziğine çok yakışıyor. Ben kadın vokaller arasında Fergie’yi çok beğeniyorum aslında potansiyelinin de çok altında işler yapıyor gibi geliyor; çok daha yüksek bir noktada büyük bir pop yıldızı olabilirdi ama neden öyle sınırlı kaldı bilemiyorum; yine de dans müziği için harika bir tavrı ve sesi var ve çok iyi işler yapabilir.

Sizin en iyi işleriniz içinde “Sevdanın Son Vuruşu” şarkısına yaptığınız düzenleme bambaşka bir ilgi gördü; ancak siz çalışmalarınız içinde ilk büyük çıkışı ilk olarak hangi şarkıyla hissettiniz?
Kendi şarkım “My Love” benim için çok önemli bir çıkış. Kendi açımdan “Devlerin Aşkı” için bir remix çok istiyordum ve benim için çok kıymetli bir çıkıştı. Cahit Berkay’a bana izin verdiği için çok büyük bir teşekkür borçluyum. Bir DJ olarak beni yukarılara taşıyan şarkılardan biri de Bengü’nün yeniden seslendirdiği “Artık Sevmeyeceğim” oldu. Ama tüm bu çıkışları yakalarken hep büyük bir ekiple ilerledik. Stüdyomun başında Yalçın Aşan, Bengü, Avrupa Müzik, plakçım Yeni Dünya, beraber güzel işler çıkardık. “Sevdanın Son Vuruşu” tabi ki bambaşka; çünkü Tarkan’ın enerjisi bambaşka.

Son dönemlerde ünlü aranjörlerin kendi şarkılarına ünlü isimlerin eşlik ettiği albümleri bir DJ olarak nasıl buluyorsunuz?
Çok başarılı buluyorum. Çok iyi projeler ortaya çıkıyor. Türkiye’de çok yetenekli, çok önemli aranjörler var. Bu işi Ozan Doğulu başlattı. Ozan çok iyi arkadaşım ve beraber sahneye de çıkıyoruz. Ozan Çolakoğlu, Erdem Kınay, Volga Tamöz hepsi çok değerli isimler ve hepsi benim çok iyi arkadaşlarım. Hepsi dans müziğine ve piyasaya güç katıyorlar ayrıca birlikte çalıştıkları şarkıcılara da güç katıyorlar. Mesela Volga Tamöz 90’ların şarkıcılarını ve çok önemli şarkılarını harika remikslerle yeni nesle de tanıtmış, sevdirmiş oluyor böylece çok iyi bir iş çıkarıyor. Ozan Doğulu ve ilk çıkışı Alain Delon nasıl iyi bir şarkıydı düşünsenize. Geçtiğimiz yaz her yerde Erdem Kınay’ın Rota şarkısı çalındı, Ozan Çolakoğlu şarkıları çalındı. Hepsi de harika.

Şarkılarınızın çok fazla kişiye ulaşabilmesi de harika hatta özel bir lansman gecesinde eğlendirdiğiniz dinleyiciler arasında Paris Hilton da vardı; dans ettirdiğiniz dünyaca ünlü başka isimler de oldu mu?
Paris Hilton beni Reina’da da iki kez yanıma kadar geldi ve dinledi, inanılmaz sempatikti. Ayrıca bir lansman gecesinde daha yanımdaydı. Hatta Reina’ya geldiğinde beni artık tanıdığı için direkt yanıma gelmişti. Özellikle Reina’da dinlemeyen kalmadı diyebilirim. Paris Hilton’dan başka Sting’in ve Black Eyed Peas ekibiyle birlikte Fergie’nin de eğlenenler arasında olduğunu çok iyi hatırlıyorum.

Partiler dışında görkemli düğün davetlerinde de çalıyorsunuz; düğünlerde en çok sevilen şarkılar neler ?
Ben işin eğlence kısmında yer alıyorum ama öncesinde gelin ve damat için ilk dans şarkılarını bizim ekipteki çocuklar çalıyorlar. Özellikle Elvis Presley’den “Welcome to my World” şarkısının anlamından da dolayı, ilk dans şarkısı olarak ne kadar çok tercih edildiğini çok iyi biliyorum. İşin eğlence kısmına geçildiğinde hala Fatih Ürek ve “Hayde” şarkısıyla eğlenmeyen yok.
Röportaj: Cenk Erdem

Yazar Hakkında /

2003 yılından bu yana, hedef kitlesi AB ve A+ olarak belirlenmiş bir çok baskı, web, pr, organizasyon işinde başarılı projelere imza atmış olan MAG hayatın her alanında en iyi olmayı hedefleyen, sosyo-ekonomik seviyesi yüksek, özel zevkleri olan ve hobileriyle yaşamını renklendiren, sosyal sorumluluklarının bilincinde olan, belirli kesimden kabul ettiği müşterilerine yıllardır sağlamış olduğu yüksek başarı grafiği ile doğru planlanmış bir büyüme ile sektöründeki hayatına devam etmektedir.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.