© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Seda Bağcan

Seda Bağcan

Bir arkadaşımın oğlunu Amerika’da sivrisinek sokuyor. Milyonda bir rastlanan bir sivrisinek türü bu… Türkiye’ye döndükten kısa bir süre sonra komaya giriyor on yaşındaki çocuk. Hastaneye kaldırılıyor… Herkes elinden geleni yapıyor eksiksizce, fayda etmiyor… Derken tesadüfen Seda Bağcan’la karşılaşıyor arkadaşım…

Seda Bağcan’ın da babası alerjik bir reaksiyonla aynı hastanede yatıyormuş. Çocuğa “reconnaction” (tekrar bağlantı) şifası uyguluyorlar mantralar eşliğinde. Ve birden gözlerini açıyor Yankı, hem de hiçbir şey olmamış gibi! Bu bir efsane filan değil! Benim çok yakın arkadaşlarım olayın kahramanları… Ben bu olayı duyup Seda Bağcan’ın peşine düşmez miyim? Hemen harekete geçtim…

Aradım, sordum ama onu Türkiye’de bulmak ne mümkün! Meğer dünyada tanınırlığı bizdekinden fazlaymış Bağcan’ın… Önce mantra albümlerini aldım. Evde dinlemeye başladım… Sonra kendisini yakaladım… Seanslarımı tamamladım. Allah’a şükür bildiğim bir sağlık problemim yoktu ve biliyorum ki artık daha da sağlamım! Nitekim bedenim de bunu doğrulayan değişimler yaşadı, şimdilik bende saklı…

Benim gibi düşünenler için kendisine sizler için bazı sorular sordum, o da cevapladı…

 

ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği mezunusunuz. Hadi müzik aşkıyla dünya çapında kariyer yapmanızı anladık da alternatif ve tamamlayıcı tıp ve yoga ne alaka?

Ben üniversiteden sonra Türkiye’de ve Almanya’da 15 sene tıp şirketleri kurdum ve yönettim. Her zaman insan sağlığı benim için çok önemli oldu. Ailemde ciddi bir hastalığa çare bulma araştırmaları sırasında alternatif ararken Reiki, Reconnection (Tekrar Bağlantı), Signature Cell Healing (İmza Hücresi Şifası) gibi ilginç uygulamalarla karşılaşıp çok etkilendim. Kendimi bu konularda yetiştirmeye başladım. İçine girdikçe derinleşen ama bir o kadar da basitleşen bir hal aldı. Kapı kapıyı açtı ve ben dünyanın birçok değerli şifacısının öğrencisi oldum. Bir ara her katıldığım seminerde kendimi sahnede buluyordum. Her gittiğim yerde çok özel muamele gördüm ve bende özel bir şifa enerjisinin ya da bir başka deyişle frekansının olduğu söylendi. Ben de merak etmeye başladım bu neymiş diye ve kendimi insanların hizmetinde buldum. Hala da merakım sürüyor.

Yogaya gelince 1990’lardan beri hayatımda hep yoga oldu. Hatha, Ashtanga, Jivamukti derken Kundalini yoga ile tanıştım. Kundalini yoga seanslarında son yarım saat mantralar söylenir ve meditasyon yapılır. Müzisyen olduğum için bu yoga türünü çok sevdim. Sonrasında da bu öğrendiğim mantraları Türk ezgileri ve Türk enstrumanları ile bestelemeye başladım. İlk 2 albümüm olan Sunrise ve Remember böylesi bir çalışmanın ürünüdür. Yoga hayatımda Ben’i anlamamı sağlayacak sessizliğe götüren beden, zihin ve ruh birlikteliğini oluşturmama yardım eden çok iyi bir araç oldu bana.

Yakınen şahit olduğum bir taneyi başta aktardım ama daha bir sürü mucizevi şifa deneyiminiz var değil mi?

Öyle çok ki… Bir seferinde bir arkadaşımın kardeşinin kaynak makinesinden gözü yanmıştı, kötü durumdaydı. Işığa bakamıyordu. Bir seansta eski haline döndü. İleri derecede gözü bozuk olan ciddi sayıda danışanım gözlüğü bıraktı.

Birçok defa ciddi tümörleri olan, hatta hemen kısa sürede ameliyata girecek olan hastalara seans yaptığımda tümörlerin yok olduğunu söylediler. Bir kaçına da “yanlış teşhis koymuşuz herhalde” demişler. Ameliyattan dönen çok oldu. Safra kesesi taşı, böbrek taşı yok olmaları, erken menopozun hemen durması. Sindirim bozukluğu, uyku bozukluğu, panik atak, alzheimer, parkinson hastalıklarının iyileşmesi artık hiç şaşırmadığım iyileşmeler.

Bunlar tabi fiziksel olarak yaşanan iyileşmeler bir de hayat değişiklikleri var ki benim en çok sevdiğim onlar. Genelde seans yaptığım insanların bilinç seviyesinde bir kuantum sıçraması yaşanıyor. Hayata bakış açıları değişiyor, üzerlerinden sanki bütün hayatlarında biriktirdikleri yükler atılıyor ve yapmayı sevdikleri işlerle uğraşmaya başlıyorlar. Kendilerini keşif yolculuğuna çıkıyorlar bunun sonucunda da uyuyan yeteneklerin keşfi kaçınılmaz oluyor. Daha neler neler… Anlatmakla bitmez…

Bir televizyon programında organlarımızın ve hücrelerimizin kristalleşmesinden bahsetmiştiniz. O nasıl oluyor?

Televizyon programında Japon bilim adamı olan Masaru Emoto ile yaptığımız bir araştırmadan bahsetmiştim. Japonya’daki Emoto Laboratories’de benim mantra müziklerimin suya etkisini inceledik. Sonuçlar muhteşem. Masaru Emoto tüm dünyada su kristalizasyon fotoğraf ve videolarıyla meşhur bir isim. Sözün, duanın, müziğin, değişik mantraların, ayinlerin suyu nasıl etkilediğini inceleyen çok değerli çalışmaları var. Ülkemizde de yayınlanmış kitapları mevcut. Beraber göstermek istediğimiz şey müzik, mantralar, dualar suyun yapısını değiştirebiliyorsa vücudumuzun %70-%80 arası su olduğuna göre bizim de moleküler yapımızı değiştiriyor. Onun için ağzımızdan çıkanı her zaman kulağımız duymalı, her zaman güzel sözler sarf etmeliyiz, eğer herhangi bir rahatsızlık hissediyorsak mantra müziği dinleyerek kendimizi dengeleyebiliriz. Resimlerde de Sunrise ve Remember albümlerimden bazı mantraların su moleküllerini nasıl değiştirdiğini görebilirsiniz.

Hiç hasta olmadan, yaşlanmadan yaş alabiliriz değil mi?

Uzakdoğu’da bazı gurular var yaşları bilinmiyor ama taş çatlasa 35, 36 yaşında görünüyorlar. Sanırım bu zamansızlığı ve her an hücresel yapımızın yenilendiğini anladığımızda mümkün. Yani kendinizi bir bilgisayar programı gibi düşünün 0 ve 1 arasında gidip geliyorsunuz bir varsınız bir yoksunuz. Her var olduğunuzda kendinizi aynı düşünebilirseniz yaş almadan devam edebiliyorsunuz diye açıklanıyor. Tabi açıklaması kolay ama gerçekleştirmek zihnin tam hakimiyetini ele aldığımızda mümkün.

Reconnection yani tekrar bağlantı yaşamımızda ne tür değişimler yaratıyor?

Tekrar Bağlantı, şifa için, evrimimiz için, eşsiz titreşimli seviyelere ve frekanslara uyumlanmamızı sağlayan “yeni” aksiyatonal hatları bize kazandırmaktadır. Bu aksiyatonal hatlar, insan bedeninin yenilenme fonksiyonları için esas enerjiyi çekip getiren zaman üstü bir bilinç ağının, bir paralel-boyutlu dolaşım sisteminin bir parçasıdır.

 

Tekrar Bağlantı; enerji, ışık ve bilgi alış verişini sağlamak, DNA iplikçiklerinin tekrar bağlanması ve “dizileri”nin (eşzamanlı oluşan – ya da paralel –varlık düzlemlerinin) yeniden bütünleşmesine olanak sağlayan bu yeni hatları getirir ve aktive eder. Simdi bunlar ne demek diye soracaksınız. Kısacası Reconnection alan kimse artık stresli bir hayat süremiyor, bilinç seviyesinde ciddi bir değişiklik oluyor, sanki hayatında bir dönem bitiyor yepyeni, zevkli, kendini gerçekleştirebildiği yeni bir dönem başlıyor. Tertemiz yeni bir defter yazılmaya başlanıyor. DNA’ların da aktive olmaya başlamasıyla daha önceden hayal bile edemeyeceğiniz yetenekleriniz birer birer açılmaya başlıyor.

Bir ortak arkadaşımız var, Tevfik Fikret Okulları’nda sınıf arkadaşınızmış, Ebru. Dedi ki “Seda matematik problemlerini kafadan kağıt kalem kullanmadan çözerdi okulda. O dünyanın en zeki insanlarından biridir”. Gerçekten üstün zekalı mısınız yoksa enerjiniz mi yüksek? Lütfen bu sorunun cevabı “estağfurullah” olmasın.

Ben çok şanslı bir insanım. Benim IQ’m da EQ’m da bayağı yüksek. Pozitif bilimleri, özellikle de matematiği çok severim. Ortaokul, lisedeyken matematik öğretmenlerim sınıfa başka problem bana da hep yüksek sınıfların problemlerini ödev olarak verirlerdi. Zaten ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü mezunuyum. Bu bölümü de çok kolaylıkla okumuştum. Zekamı her zaman sevmişimdir ve bu nimet için hep şükretmişimdir.

Sizce üstün zeka mutluluk için avantaj mı dezavantaj mı?

Tabi ki büyük bir avantaj. Değişik zeka türleri var, sadece matematiksel zeka örneğin tek başına sizi mutlu edemez… Ama bu sosyal, duygusal zekayla desteklenirse mutlu olmak daha kolay. Müziksel zeka da bence çok önemli hayatın ritmini anlamanıza ve bu ritimle bir armoni yaratmanıza yardımcı oluyor hem kendi hayatınızda hem de çevrenizdekilerin hayatında… Herkesin kendine has bir senfonisi var, bütün hepsinin birleşmesiyle de evrensel senfoni oluşuyor. Mutluluk bu evrensel senfoniye ne kadar uyumlu olduğunuza bağlı.

Bir de uyguladığınız imza şifası var. O nasıl bir sistem ve bize katkısı ne?

Beyin epifizinde bulunan imza hücresine enerjiyi odaklayarak yapılan bir şifa türüdür. İmza hücresi mükemmel hücresel yapımızı ve orijinal mavi kopyamızı barındıran bir hücredir. Bu imza hücresinin uyandırılması mükemmel sağlığımıza bir geri dönüş olduğu gibi fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal vücutlarımız arasındaki dengeyi kurmamıza yardımcı olur. Her türlü ciddi hastalığın iyileşmesi gözlemlendiği gibi, beyinsel fonksiyonlarda bir artış, beynin sağ ve sol loblarının kullanılan bölgelerinde ciddi bir artış deneyimlenmektedir. İmza Hücresi Şifası Lemurya bilgilerini zamanımıza taşıyan Türkçe’ye de çevrilen Büyük Değişim (Great Shift) adlı  kitabın yazarı Fred Sterling tarafından dünyaya yayılan bir öğretidir. İmza Hücresi Şifası çok etkili bir şifa türü olup korkunun olmadığı eterik vücudumuzun uyanmasına ve 5 duyunun ötesine geçmemiz için uyandırılması gerekli alanların uyarılmasına yardımcı olur. Sevginin evrensel gücü hastalığın titreşimsel yapısını kırarak manyetik oluşumunu ışığa geri döndürür. İmza hücresi şifası uygulayıcısı bu gerçekliklerin farkında olup hastalığın titreşimsel yapısını mükemmelliğe uyumlar ve şifa gerçekleşir. Uzun ve sağlıklı yaşamlar hepimizin hakkı, böylesi bir yaşam kararı, uyanmış bir zihni gerektirir. Her düşüncesinin her kararının hayatını etkilediğini anlamış bir zihin.

Bu alandaki çalışmalarınız müziğinize nasıl yansıdı? Yaptığınız müziği nasıl ifade edersiniz?

Bütün bu çalışmalarım müziğime huzur ve barış olarak yansıdı. Bugün dünyanın dört bir köşesinden değişik kültürlerdeki insanlar müziğimle sakinleştiklerini, huzur bulduklarını ve şifalandıklarını dile getiriyorlar. İçimizdeki huzur ve barışı sağladığımızda ancak dünyada huzur ve barışı yaratabiliriz. Albümde de işlediğimiz tema, o her şeyle bir olma halini yakalayabilirsek hayatlarımızda değiştiremeyeceğimiz, şifalandıramayacağımız hiçbir şey yok. Yeter ki içimizi dinginleştirelim, iç huzurumuzu ve barışı sağlayalım. Ruhumuzda sessizlik anı yakaladığımızda tüm evrenin bize aktığını hissedelim.

Sufizm temasını işlediğiniz “Neyim” albümü diğerlerinden daha farklı bir çalışmanın ürünü sanki…

Evet… Arp, ney, rebap, klarinet, erbane, bendir gibi akustik enstrümanların kullanıldığı, dijital seslerden mümkün olduğunca uzak durduğum bir albüm oldu. Çok değerli müzisyenler ruhlarını, gönüllerini kattılar müziğime. Doğu mistisizminin batı normlarıyla birleşmesi olarak da nitelendirdiğim Neyim albümümde tema sufizm. Her şeyin tek olduğunu, bir olduğunu, her şeyin birbirine bağlı olduğunu, kendi içimize döndüğümüzde birçok soruya kolayca cevap bulabileceğimizi işliyoruz. Dünyada bir dualite olduğunu, karanlık olduğu gibi aydınlığın da bulunduğunu, acı ve keder olduğu gibi huzurun ve sevginin olduğunu her ne olursa olsun yaşam döngüsünün devam ettiğini ve devam edeceğini vurguluyoruz. Sözler sevgili Emrehan Halıcı’ya ait. Müzik ve söz birbirini çok iyi tamamladı. Gerçekten içime sinen keyifli bir çalışma oldu.

Zeka Vakfı kurucusu ve Hürriyet akıl oyunları köşesi yazarı olarak tanıdığımız Emrehan Halıcı tasavvuf şiirlerinin Seda Bağcan tarafından notalara dökülmesi fikri nasıl ortaya çıktı?

Emrehan Halıcı’da bizim bölümden mezundur yani ODTÜ Elektrik Elektronik Bölümü’nden. Beraber müzik yapma fikri benim ilk albümüm Sunrise ortaya çıkınca oluştu. İlk duyduğu günden beri “Bunları Türkçe de yapalım, besteler çok güzel, sadece mantra müziği olarak kalmasın” demesi üzerine kendisine sözleri yazarsa Türkçe bir albüm de yapabileceğimi söyledim. Öğretilerimi ve seminerlerimde kullandığım felsefeyi kendisine aktardım. Nasıl bir tema işlememiz gerektiğini iyice tartıştıktan sonra sözleri yazması sadece 2 gün sürdü. Bildiğiniz gibi Emrehan Halıcı’nın yedi adet bulmaca kitabı vardır ve bir bulmaca aşığıdır. Bulmaca mantığıyla şarkı sözlerini mükemmel bir şekilde 2 gün gibi kısa bir sürede yazdı.

Albüm ismini bir şarkının isminden alıyor. “Neyim” şarkısıyla dinleyiciye aktarılmak istenen felsefe ne?

İlahi alemden kaderiyle bu Dünya’ya getirilmiş, medeniyet halkaları geçirilmiş, ayrılık ateşiyle bağrı yanmış, alemlerdeki bilgiden yoksun kalan kalbini nefsinin heveslerinden, zihnini şüphelerden arındırmış, kendisini Evren’in kudret ve düzenine terk etmiş, gerçeğe aracı olmaktan başka işi kalmamış insan, kendi nağmesini çalmaktadır.

Röportaj: Neslihan Özyükseler Tanış

Yazar Hakkında /

2003 yılından bu yana, hedef kitlesi AB ve A+ olarak belirlenmiş bir çok baskı, web, pr, organizasyon işinde başarılı projelere imza atmış olan MAG hayatın her alanında en iyi olmayı hedefleyen, sosyo-ekonomik seviyesi yüksek, özel zevkleri olan ve hobileriyle yaşamını renklendiren, sosyal sorumluluklarının bilincinde olan, belirli kesimden kabul ettiği müşterilerine yıllardır sağlamış olduğu yüksek başarı grafiği ile doğru planlanmış bir büyüme ile sektöründeki hayatına devam etmektedir.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.