© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Efsunlu Kelimeler

Efsunlu Kelimeler

Yazar Çiğdem Önal’ın, son çıkardığı “Efsunlu Kelimeler” kitabını yazarken çıktığı yolculuğu, kaleme alma serüvenini ve yaşadığı duyguları MAG Okurları ile paylaştığı samimi röportajımız sizlerle…

Yeni çıkardığınız ve dördüncü kitabınız olan “Efsunlu Kelimeler”i yazmaya nasıl başladınız? Bu yazının yolculuğu sizi nereye götürdü?

Yazmaya evimizdeki eski daktiloyla başladım. Daktilo en sevdiğim oyuncaktı. Abimin daktilosunun başına oturur, yüzüme ciddi bir ifade takınır, tek tek tuşlara basardım. Daktilonun kağıdını çevirmek için yandaki kolu çekince çıkan sese bayılırdım. Tam olarak kendime biçtiğim rol neydi bilmiyorum ama olsa olsa o ciddiyet ile dünya çapında bir roman yazıyorumdur. Sekiz ya da on yaşlarındayım sanırım, kendimi de fazlasıyla ciddiye alıyorum. Yazmak beni nereden nereye götürdü dersek, hayat bir yerden alıp bir yere götürüyor hepimizi. Yazmak kaderin ve seçimlerimin beni götürdüğü yerlerde, kendimi dinginleştirmeye, onarmaya, yıkıldıysam ayağa kalkmaya, kayıyorsam sıkı sıkı tutunmaya, kendi derinlerime demir atmaya yaradı ki seçtiklerimiz kadar seçmediklerimizde var hayatımızda, bizim için seçilmiş olanlar, bizi değiştirip olduğumuz kişiye dönüştürmek için karşımıza çıkan olaylar ve kişiler var. “Bu neden hayatımda? Bana ne öğretiyor” sorusunun da cevabını bulmamı sağladı çünkü yazmak, kişinin kendisiyle sohbetidir. Kelimeler kalbinizden, belleğinizden ve ruhunuzun süzgecinden akıp gider. Yaşadıklarınız, okuduklarınız, seyrettikleriniz, benliğinizin oluşturan tüm bilgiler kaleminizden akar gider. Sonra biri okur ve der ki: “Ah! Bunlar benim duygularım ama bunu anlatamamıştım.” O zaman yazmak başka bir haz verir. Bir ortaklık, yüreklerimizin benzerliği, aynı özden koptuğumuzun kanıtı gibi bize fısıldar. Ben, başka bir senim duygusu insana iyi gelir. Biriyle yazdığın bir cümlenin üstünde oturup karşılıklı çay yudumlamak gibidir. Buluşulmuş bir mekân olur bazen sözcükler.

 Çocukluğunuzda kitaplarla aranız nasıldı?

Çocukluğumda kitaba dair hatırladığım ilk anım, ilkokul birinci sınıfta komşumuzun ablam ve bana aldığı karne hediyesiydi. Yıllarca gözüm gibi baktım, yani kendime ait bir kitap, öncesini hatırlamıyorum. Babam, evimize kara tahta ve kütüphane yaptırmıştı. Okuma yazma ve dört işlemi okula başlamadan biliyorduk ve ne yalan söyleyeyim bu bir hayli can sıkıcıydı. Üstelik nüfusta bir yaş büyük yazılmıştım, okula da erken gidince sanırım beş yaşında okuma yazmayı biliyordum. Yani aslında benden bir yaş büyük çocuklarla okuyup, bir de iki sene öncesinden okuma yazma öğrenmiştim. Sekiz on yaşlarında daktilo başında roman yazmaya çalışmayı hak görmemde bundan olsa gerekiyor. Ömrüm boyunca okumak, yazmak, sokaklarda oynamak bana çok iyi geldi. Bazı bilgiler zorladı, bazı kitaplardan sıkıldığım oldu hatta bitirmek için kendimi zorlardım önceleri. Sonra Mina Urgan kitaplarından birinde şöyle yazmıştı; “Karpuzu kestin, kelekse yemeye devam eder misin?” bu cümleyi okuyunca bir şalter attı zihnimde adeta, bana bir davranış biçimi öğretti sonra beğenmediğim veya bana hitap etmeyen kitapları koydum kenara. Tecrübe kazandıkça bu ilişki biçimimi hayatımın her alanında uygulamaya koydum. Sonuçta sağlıklı bir zihin ve yürek çok önemli. Hayatın inceliğini görebilen insanların romanları, gündelik yaşantıdan sizi alıp başka bir dünyaya götürüyor orada öğreniyor, büyüyor ve başkalaşıp çıkıyorsunuz o diyardan. Yeni ufuklar açan, öğrenmeye, sorgulamaya teşvik eden ve içimde bazen şaşkınlık bazen mutluluk bazen de hüzün yaratan, hayatıma katkı sağlayan tüm kitaplara ve yazarlara şükran borçluyum. İyi ki hayatımın bir parçası oldular.

 Genç yazarlara önerileriniz var mı?

Bu konuyu daha tanınmış daha bilinir alanının üstadı olanlara bırakmak gerekir. Ancak ben de bir genç kız annesiyim, nasihat kelimesinde insanı iten bir taraf var ama deneyimleri paylaşmak çok güzel bence. Ben kızımdan, arkadaşlarından yeni şeyler öğreniyorum, onlar da bana öğretiyor. Birlikte hayatı deneyimliyoruz. Ama şunu herkese söylemek isterim; kendim de dahil, yaşadığımız koşullar elverdiği müddetçe bulunduğunuz yerin, doğduğunuz evin koşulları nasıl olursa olsun sizi mutlu edecek, her şeye sıkı sarılın. Geleceğe iz bırakmak, kalıcı olmak bunun gibi cümleler ağır geliyor bana, yaptığımız şeyin ruhumuzu onarması, tazelemesi, ona kendini iyi hissettirmesi gerek. Çiçek ekiyorsan iyi bak o çiçeğe, ne yapıyorsan yap bırak o senin mucizen olsun ya da içine bir bak senin mucizen ne? Benim mucizem yazmak, bazen aşırıya kaçarak beni yoran empati yeteneği, acıyı biçimlendirmek belki yazmak. Heykeltıraş maharetiyle duyguları yontmak ve onlara yeni bir form vermek. Hepimizin bir mucizesi ve yaratılmış olmamızın bir sebebi var. Bazen bir insan, diğerinin mucizesidir.

 Kitabınızı kaleme alırken nelerden ilham aldınız? Yazdıklarınız kendinizden mi yola çıktınız?

Her şeyden. Bazen birinin söylediği bir sözcük, bazen anlattığı bir anı, yaşadığı bir olay… İnsanın çevresindeki her şeyle bir ilişkisi ve iletişimi var. Hiç iletişim kurmamayı seçsek bile ya da bunu asgari düzeyde tutsak bile bir ilişkimiz var. Sessizlik… Sessiz bir ilişki var. Kendimizi yalıttığımız o ortam bile bir şey söylüyor bize. Sessizlik bir mesaj veriyor veya sizin, benim yaşadığımız bir olay, bizi dönüştüren o duygu. Birbirimize titreşimler halinde frekanslar gönderiyoruz. Kendimi, bazılarına kapatıyorum, bazılarına içimin pencerelerini açıyorum alıyorum içeri. Konuğumun içindeki imbikte ne varsa süzüyorum yüreğimden. Yaşadığım her şeyi yazarak yontuyorum ben.

 Yazarken olmasına inandığınız duygu nedir?

Hem yazarken hem yaşarken en önemsediğim şey samimiyet. Samimi olan, yüreğin içinden gelen her şey karşı tarafa da aynı samimiyetle dokunur. Siz içtenseniz yaptığınız her neyse samimiyetiniz çeşitli kaygıların içinde eriyip kaybolmamışsa, hedefine ulaşacak demektir. Beni samimi, olduğu gibi davranabilen, başkası olmaya çalışmayan, rol yapmayan insanlar etkiler. Yaşam yolu bu riyakarlıklardan arınmalı. Bence yazarken de böyle olmalı. İçinizden geldiği gibi akmalı, akıp gittiği yerde hedefini bulmalı. Birilerinin beğenisi çok kıymetli ama beğenilsin diye kaygıyla yazarsan yazdıkça kendinden uzağa düşersin, oysa tam aksi yazdıkça bir madenci gibi kendi derinine inmelisin. Kelemin ve kâğıdın, kazman ve küreğin aslında sen bir madencisin, ne var içinde, kömür mü, altın mı? İşte onu safiyane bir merak duygusuyla aramayı hedeflemelisin. Yani maskeyi sadece pandemi nedeniyle takmalısın eğer varsa altındakileri çıkarıp bir kenara atmalısın. Hem yazarken hem yaşarken. İnsanın içinde olması gereken bu. “İyi geceler canım derdin. Gecenin iyiliğinden çok, canın olma düşüncesi yeşerir dururdu içimde.” Dediğinde Özdemir Asaf, “Bazılarımız şiirlere, şarkılara, filmlere, kitaplara tutunuyor. Sanırım artık İnsan, tutunamıyor insana” dediğinde Oğuz Atay, “Lambada titreyen alev üşüyor” dediğinde Abdürrahim Karakoç, “Atın beni denizlere, yalan dünya size kalsın” dediğinde Kayahan, “İnsan ölür ama ruhu ölmez, bunca mahlukat var hiçbiri gülmez” dediğinde Neşet Ertaş, başka şeyleri aynı duyguyla söyledikleri için gönlümüzde yer ederler. Hepsinde ortak olan şey samimiyet ve yaşadığın duygunun hakkını vermek.

 İleriye dönük planlarınız ve projeleriniz nelerdir?

Bir hedefin olduğu zaman hayat anlamlı hale geliyor, yaşanabilir oluyor. Küçük büyük hedefler bize bir amaç veriyor, o amaç hayata anlam katıyor. Sabahattin Ali’nin söylediği gibi insan hayata yalnız yemek içmek için gelmiş olamazdı, mutlaka daha ulvi bir sebebi olmalıydı. O ulvi sebebi bulamasak dahi bir sebze bahçesi oluşturmak, birilerinin yarasını sarmak, kilo vermek, almak, seyahat planlamak, bir kitabı bitirmek, bir filmi izlemek kısa ve uzun vadede yaşantımızı anlamlı kılar. Plan yap ve kimseye söyleme derler. Bir de Allah’ında bir planı var! derler. Sanırım yüce Tanrımın planlarıyla benimki uyumluysa, sizinle yakında yeniden konuşma fırsatımız olacak.

 Söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Efsunlu Kelimeler’in yayımcısı, Serhat Buhari Baytekin’e, Orient yayınevinin değerli çalışanları Fatİh Yıldız ve Gözde Akman’a ve tabii ki MAG Dergi’nin siz kıymetli çalışanları ve Can Çavuşoğlu’na, benimle kitap sayfalarımda buluşacak olan tüm kıymetli ruhlara, içtenliğimle teşekkür ediyorum.

 

Yazar Hakkında /

2003 yılından bu yana, hedef kitlesi AB ve A+ olarak belirlenmiş bir çok baskı, web, pr, organizasyon işinde başarılı projelere imza atmış olan MAG hayatın her alanında en iyi olmayı hedefleyen, sosyo-ekonomik seviyesi yüksek, özel zevkleri olan ve hobileriyle yaşamını renklendiren, sosyal sorumluluklarının bilincinde olan, belirli kesimden kabul ettiği müşterilerine yıllardır sağlamış olduğu yüksek başarı grafiği ile doğru planlanmış bir büyüme ile sektöründeki hayatına devam etmektedir.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.