© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Yıldızlarda Yüzen Gök Ada

Yıldızlarda Yüzen Gök Ada

Bozcaada bu zamana kadar niye ve nasıl görmedim dediğim yerlerden biri oldu. Bu denli beğendiğim bir yeri bu kadar geç görmek tatlının yemeğin sonunda sunulması gibiydi adeta. Bozcaada aklımda uzayda uzanıyormuşum gibi hissetmeme neden olan o sonsuz gökyüzüyle hep ışıl ışıl ışıldayacak.

Bozcaada’nın ulaşımı gayet kolay. Karayoluyla önce Lapseki’ye, ardından da Geyikliden adaya iki kez arabalı vapurla geçtik. İstikametimiz adanın en köklü otellerinden Pelagos Otel’di. Pelagos Yunanca’da deniz, açık deniz anlamına geliyor. Adanın tarihi Ege’deki tüm adalar gibi gayet enteresan. Antik çağdaki adı Leukophrys, Yunancadaki adı Tenos. Adanın konumu da çok stratejik. Bu nedenle çağlar boyunca hep istilaya uğramış ve elden ele geçmiş. Bu geçişler adanın katman katman kültür arşivini oluşturmuş. Adanın en önemli ve göze çarpan özelliklerinden biri üzüm bağları ve dünyaca beğenilen şarapları. Biz de iki yerde tadım yaptık. Adanın bu yönüyle benim için her daim aklımda kalacak lezzetlerden birisine ev sahipliği yapmış olduğunu ifade etmeliyim.

Aslında Bozcaada’nın pek çok lezzeti var. Balıkları her daim leziz. Mezeler birbirine geçmiş geleneklerin ve yaşanmışlıkların senteziyle sunuluyor. Her biri insanda yepyeni bir tat bırakıyor. Et yemek isterseniz “Maya” adlı mekanı önerebilirim. Sahibi Selçuk Aykan yıllarca İstanbul’da yüksek düzey yöneticilik yaptıktan sonra doğayı seçmiş ve adaya yerleşmiş. Her şeyi kendi bahçelerinde özenle yetiştiriyorlar. Peynir ve ekmekler de dahil olmak üzere her şeyi elleriyle hazırlıyorlar.

Ortam ve tabii ki etin yanındaki kırmızı şarapları size ben nereye geldim sorusunu sorduruyor. Kaç metre olduğunu bilemediğim meze dolabıyla “Vahit’in Yeri” Ayazma Plajı’nda denemenizi önerebileceğim bir başka yer. Yine Madam Niça’nın zevkli ve keyifli bahçesinde tadacağınız mezelerin de lezzeti damağınızdan silinmeyecek. Ve en güzelini en sona sakladım… “Battı Balık” uzun süredir mezeleri, ıstakoz ve kabuklu mahsülleri ile beni kaldığım kısa süreye rağmen aynı yere iki kere getirtebilen bir mekan. Sahibi Cenk Kayhan Bey son derece ilgili ve çok çalışkan bir beyefendi. Eğer kahvaltı etmek isterseniz mutlaka gidin diyeceğim yer ise “Madam Eleni Bağ Evi”. Acı biber ve gül reçeli dahil belki on çeşit reçel, ev yapımı ekmekler ve özenle düzenlenmiş bir cennet bahçesi. Her şey tamamen organik yetiştiriliyor ve kendileri tarafından üretiliyor. Eve dönerken portakallı tereyağı ve kavanozlarca reçel götürmek isteyeceksiniz.

Tüm bu doğal ve tamamen sevgiyle hazırlanmış eşsiz lezzetlerin üzerine Bozcaada’nın insanı büyüleyen ve adeta terapi gibi gelen oksijeni, bol havası ve geceleri içinde yüzdüğünüz gökyüzü eklenince Heredot’un “Tanrı, Bozcaada’yı insanlar uzun ömürlü olsun diye yaratmış.’’ cümlesi binlerce yıl sonra bir kez daha haklılığını ispatlıyor tarih sayfalarına.

Merkez son derece minik ve bir o kadar da şirin. Rum ve Türk mahalleleri, adanın sembolü olan yel değirmenleri, Meryem Ana Kilisesi ve Yeni Kale mutlaka görmenizi istediğim yerlerden. Meryem Ana Kilisesi’nin avlusundaki dört katlı çan ve saat kulesi adanın sembollerinden. Yel değirmenleri şu anda yeni bir yapılandırma aşamasında ve yakın zamanda etrafına açılacak olan cafe ve restoranlarla şehre ve denize tepeden hakim, son derece otantik bir ambiyansa kavuşacak. Kalede ise güzel organizasyonlar düzenlenmeye elverişli düz alanlar mevcut. Konser ve açık hava sineması olarak kullanılabilen bu alanlarda,  yüzlerce yıllık tarihin kalbinde sanatla buluşuyorsunuz. 

Ada ismini kendisine rengini veren ve güneşte altın rengi parıltılara bürünen bitkilerinden almış. Gerçekten boz renk diye bir renk var ve özellikle güneşte bu rengin kokusunu da soluyabiliyorsunuz, çünkü bu bitkiler insanın dikkatini çekecek kadar özel ve güzel.

Ve ada hakkındaki en güzel üç şeyi en sona sakladım… Bunlardan biri Polenta Feneri. Bu fenerin bulunduğu alanda on yedi adet rüzgar gülü var. Gün batımının en eşsiz olduğu yerlerden biri. Etraftaki bitki örtüsü, renkler, kokular, hiç durmadan dönen rüzgar güllerinin sesi ve enerjisi; sizi gerçek anlamda büyülüyor. Kendinizi başka bir alemde gibi hissediyorsunuz orada.

Bir diğeri Pelagos Otel. Adanın en eski otellerinden. Yalı odalarında uyurken kendinizi bir gemide gibi hissediyorsunuz. Denizin hemen üstünde olduğunuz bu odalardan güneşin doğuşu ve gece karşı kıyıda yanan rüzgar güllerinin kırmızı ışıklarının suya yansıması, ruhunuzu başka gerçekliklere yakınlaştırıyor. Otelin kendisine ait kristal suyu olan bir koyu var. Çok derin olmadığı için, adanın denizi çok soğuk, tanımlaması burada gerçek olmuyor. Zira koyun suyu benim için dahi gayet keyifliydi ki ben çok soğuk suya pek giremem. Şimdi de Pelagos Otel’in sahibi Fatih Aslan Bey’in, otelin arkasında herkesin kendisine ait ayrı birer üzüm bağının olacağı bir ev projesi var. Türk turizmi için önemli bir yenilik olacak olan evler şu sıralar inşa edilmekte. Düşünsenize herkesin bahçesi olabilir, ama sizin bir bağınız olacak.

Son olarak adada beni en çok büyüleyen şey geceleri gökyüzü idi. Bunu size ne kadar betimlesem de yaşamadan anlaşılamayacak bir an. Hiç ışık olmadığı için bütün yıldızlar denizin üstünden başlayarak her biri dev birer elmas gibi, uzansanız dokunabileceğiniz kadar yakın. Dünyamızın içinde olduğu Samanyolu galaksisini çok net bir şekilde görebiliyorsunuz. Ayın doğuşu, batışı; güneşin doğuşu, batışı ve tüm uzay benim gibi bu konularla ilgili olan, bunları sevenleriniz için henüz nefes alıyorken mutlaka gidip görmeniz gereken destinasyonlardan biri olacak.

Bir sonraki merhabaya kadar şimdilik hoşça kal Bozcaada’m.

 

Yazar Hakkında /

Ankara doğumlu olan Sinem Yıldırım; ilk, orta ve lise eğitimini İzmir'de tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü mezunudur. Çeşitli dizi ve yapımlarda yer almıştır. İki kız çocuğu annesidir.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.