© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Fransız Polinezyası Sosyete Adaları BORA BORA

Fransız Polinezyası Sosyete Adaları BORA BORA

Yeryüzündeki cennet; mutlaka gidip görülmesi ve hatta mümkünse hiç dönülmemesi gereken ada!

Her ne kadar teknemizi Raiatea isimli başka bir adadan almış olsak da tek hedefimiz Bora Bora! Katamaranımıza yerleştikten sonra tavsiye edilen yegane süpermarkete hızlıca gidiyor ve alışverişe başlıyoruz. Fakat imkanlar o kadar kısıtlı ki ne alacağımızı kestiremiyoruz! Artık ne bulabilirsek alıyor, kucak dolu para ödüyor ve naylon torbanın tanesi 2 Euro olduğundan yanımızda getirdiğimiz çantalara malzemeleri yerleştiriyoruz. Niyetimiz ertesi sabah vakitlice yola koyulmak…
blank
Raiatea – Bora Bora
Raiatea – Bora Bora adalarının resif giriş çıkışları arası yaklaşık 25 mil. Havaya bağlı olarak 4-6 saatlik bir okyanus geçişi olacak. Kolay mı? Koskoca Pasifik’te küçücük bir tekneyle birkaç saat de olsa seyir yapacaksınız. Uyarılar sabah 9’dan önce resiflerden çıkmak, akşamüzeri 5’ten önce içeri girmek yönünde. Akıntı resifin içinden okyanusa doğru. Resiflerde kırılan dalgaları görünce içimiz ürperiyor!

Muhteşem Manzara
Hava nefis, açtık yelkenleri gidiyoruz. Heyecanlıyız, Pasifik Okyanusu’nun “Kraliçesi”ne doğru yol alıyoruz, dünyanın en güzel adasına… Siluet halinde karşımızda yükselen Otemanu Dağı yavaş yavaş belirginleşiyor. Lagünün turkuazı bulutlara yansımış, adeta yol gösteriyor. Teavanui Pass’a (resif girişi) geldiğimizde saatlerimiz ikiyi gösteriyordu. Büyülenmiş bir biçimde denizi seyrediyoruz.

Bora Bora Yacht Club
Akşam Bora Bora Yacht Club’da (BBYC) kalmayı planladığımız için hemen iskelemizde kalan Pearl Beach Resort’un önüne demir atıyoruz. O an karar veriyoruz, buradan dönüşümüz zor olacak! Bora Bora’da marina mevcut değil. Ya restoranların önündeki şamandıralara bağlanıyorsunuz, ya da sığlıklarda demir atıyorsunuz. Programımıza göre ilk akşam konaklamayı, yemeğimizi de yiyeceğimiz BBYC’ın şamandıralarında yapacağız.

Bağlandıktan sonra botumuza atlayıp iskeleye yanaşıyoruz. Şık bir mekan yapmışlar, manzara burada da muhteşem. Kepenkler kapalı, ekip siestada, biz de iskele üzerindeki koltuklara yayılıyoruz. Bizim gibi teknelerinden gelip oturmuş değişik ülke yelkencilerini görüyoruz. Kendi aramızda konuşurken birden yanımızda biri beliriyor “merhaba” diyerek. “Ben Bekir, buranın sahibiyim”. Nasıl ya? BBYC’ın sahibi bir Türk! Boşa dememişler Türkler her yerde diye! Bekir-Akkız Sümbül çifti üç çocuklarıyla 2 yıldır Bora Bora’da yaşıyorlarmış. Sağ olsunlar, bizim de iki hafta boyunca elimiz, ayağımız oldular. Bora Bora’ya gidenlerin mutlaka uğrak noktası olmalılar. Sadece Türk oldukları için değil, adanın en güzel mekanını, en iyi şekilde işlettikleri, en iyi yemeği sundukları için! Yanımızda getirdiğimiz Ankara Deniz Kulübü’nün flamasıyla, BBYC flamasını değiştirerek kardeş kulüp ilan ediyoruz. Türk bayrağı zaten çoktan asılmış!

Helikopter ile Ada Gezisi
Bekir Ağabey’in yönlendirmesiyle ilk olarak helikopter turuna çıkıyoruz. Bu tur Bora Bora’da mutlaka yapılmalıdır. Tekneyle bile dolaşıyor olsanız o muhteşem doğayı, denizin rengini, havadan görmek bambaşka. “Turkuazın içine yerleştirilmiş bir zümrüt” gibi hayran bırakıyor kendine. İndiğimizde hepimiz şaşkın bir vaziyette birbirimize bakıyoruz. Bora Bora’nın Allah’ın özene bezene yarattığı bir ada olduğuna karar veriyoruz.

Su Altı da Muhteşem
Bir sonraki aktivite dalış oluyor, hem köpekbalıklarına hem mantalara! Suyun altı da suyun üstü kadar cezbedici. Gerçi kişisel olarak üstünü tercih ettiğimden sadece şnorkelle rengarenk balıkları seyrediyorum. Ekip üyelerimizin bir bölümü ise tüplü dalışa gidiyor, tabi ki oradan da hayran hayran dönüyorlar.

Restoranlar
Daha önce yaptığımız araştırmalarda Bloody Mary isimli restoran gözümüze çarpmıştı. Ada da çok fazla restoran imkanı olmadığı için rezervasyonsuz bir yere gitme şansınız yok. Özellikle yaz döneminde bazı yerlerin 2 ay evvelden rezervasyon kaydı aldığını okuduğumuzda pek inanmamıştık ama adayı görünce bir anlam kazandı tabii. Biz de Bloody Mary’de yemek yemek üzere rezervasyonumuzu yaptırdık. Fakat denize doyamadığımızdan biraz geçe kaldık. Vardığımızda hava kararmıştı. Sıkıntı şu: projektörümüz olmadığı için şamandıraları göremiyoruz. Tam bir tane gördüğümüzü zannetmiştik ki meğer bir kaya imiş. Son dakika manevrasıyla Benhür tekneyi kurtardı, biz de derin bir nefes alıdık. İmdadımıza BBYC’ta tanıştığımız, 10 yıldır her Eylül ayı Göcek’te tekne kiralayan Almanlar yetişiyor. Bota atlayıp bizi bir şamandıraya bağlıyorlar. Bloody Mary’nin sahibinin bir Amerikalı olduğunu öğreniyoruz. Girişinde o güne kadar restorana gelmiş tüm ünlülerin isimlerinin asılı olduğu bir pano var. Ortam ilginç. Yalnız tek kalabalık grup biziz. Tüm masalar çiftlerden oluşuyor. O sessiz ortamı bir anda şenlendiriyoruz. Gözler bizim üzerimizde. Bir bakıyoruz Huahine’de bizimle aynı dönemde kalan Avusturyalı çift. Hemen sohbet ediyoruz. Kısa bir süre önce İstanbul’a gelmişler. Bir diğer masada aynı uçakta uçtuğumuz genç çift, onlarla da selamlaşıyoruz. Zaten biraz daha kalırsak adanın muhtarlığına aday olacağım! Yemekleri hiç beğenmedik, alkollü içkilerde alkol yoktu, alkolsüzlerde de su çoktu. Ne varsa BBYC’ta demeden edemedik!

St. Regis Oteli
Bekir Ağabey’in bir diğer tavsiyesi St. Regis Oteli oluyor. Bora Bora’daki otellerin büyük bir bölümü su üstü bungalovlarından ibaret. İfade ettiğine göre St. Regis aralarındaki en iyisi. Bizim için rezervasyon yaptırıyor. Normal şartlarda otellerin önüne demir atıp içeri giremiyorsunuz. Bekir Ağabey sayesinde Bora Bora’da girip çıkmadığımız yer kalmıyor! Vira bismillah diyerek St. Regis’e yelken açıyoruz. Demir attıktan sonra botumuzla iskelesine bağlanıyoruz. Cennetin içerisindeki bahçede dolaşmaya başlıyoruz. Bembeyaz kumlar üzerindeki şezlonglara ilerlerken havlu ve güneş yağı servisi ile karşılanıyoruz. Tekneci olunca bünye alışkın değil tabi, fazla geliyor! Kah denize, kah havuza girerek günün tadını çıkarıyoruz. Akşam yemeğimizi de otelde yedikten sonra teknemize geri dönüyoruz.
blank
Orman Turu
Bora Bora’daki bir başka faaliyetimiz de bir rehber eşliğinde orman turu oluyor. Rehberimiz hem ada tarihini, hem de adanın nimetlerini tanıtıyor bize. Anlattığına göre bir sömürge ülkesi olarak Fransa, halkına geçmişini unutturmaya çalışıyor. Bu yüzden de yazılı olarak herhangi bir bilgi bulunamıyor. Endonezya-Malezya halkı vakti zamanında sallarla adaya gelmiş ve yerleşmiş. Bora Bora Pasifik Okyanusu’ndaki adaların köşelerinin oluşturduğu üçgenin tam ortasında yer almakta olduğundan Kral da burada yaşamaktaymış. Eskiden köyler dağa kurulurken Fransızların gelişiyle dağ tabu, yerleşim yerleri ise deniz kıyısı olmuş. Ormanda karnınızı doyurabileceğiniz her türlü meyve mevcut. Biz de dalından koparıp tadına bakıyoruz. Ancak iki bitki dikkatimizi çekiyor. Bir tanesinin yapraklarına dokunduğunuzda tepki verip kendini kapatıyor. Diğeri ise aloa vera gibi çeşitli sinek ve böcek sokmalarına da iyi gelen, aynı zamanda elinizi yumuşacık yapan bir salgıya da sahip olan güzel bir çiçek.

Moorea’da öğrendiğimize göre insanlar öldüklerinde doğdukları evin bahçesine gömülüyorlarmış. Yani hayat çemberi, başladığı noktada bitiyor. Daha eski zamanlarda ise kökleri dallarında olan dev ağaçların içine gömülürlermiş. Bu ağaçlar kökleri dallarında olduğu için zamanla yer değiştirebilmektelermiş. Böyle bir ağacı görüp de etkilenmemek pek olası değil. Aslında biraz da ürkütücü dersem yanlış olmaz! Rehberimizin ifadesine göre James Cameron, Avatar filminde bu ağaçlardan esinlenmiş. Sık sık ağaçları görmeye gelip saatlerce karşısında otururmuş.

Sükunet Adası
Aslında Polinezya’da eğlence imkanı pek yok. Genelde balayı çiftlerinin tatil beldesi olduğundan sükunet hakim. Sadece Temmuz ve Ağustos aylarında düzenlenen Heiva Festivali sırasında adanın çok canlandığından bahsediyorlar. Tüm halk, yıl boyunca bu müzik ve dans şenliğine hazırlanıyormuş. Biz hayatımızdan memnunuz. Çünkü gün boyu o muazzam doğayla baş başa kalıyor, denize giriyor, akşamları ise BBYC’ın keyifli müziği eşliğinde kokteyllerimizi içiyoruz. Hayat bize güzel!

Bora Bora’nın En Prestijli Adacığı: Motu Tapu
Adayı boydan boya dolaştıktan sonra finalimizi Motu Tapu’da yapıyoruz. Motu Tapu, Windows ekranlarını şenlendiren adacık oluyor. Bora Bora’nın en prestijli adacığı, düğünlerin, partilerin yapıldığı yer. Ayak basabilmek için özel izinler alınması gerekiyor. Tabii ki Bekir Ağabey bize bunu da organize ediyor. Akkız ve küçük Mehmet’i de teknemize alarak hep birlikte adacığa ayak basıyoruz. Yok, biz dönemeyeceğiz. Kumlara, sulara bırakıyoruz kendimizi. Bulduğumuz boş hindistancevizinin içini kumla, küçük bir plastik şişeyi de deniz suyuyla dolduruyoruz. Arada bir bakıp iç geçirmek için…

Yazar Hakkında /

Yazarımız hakkında kısa özgeçmişi çok yakında sayfamızda olacaktır.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.